Yunanistan Gemi Turu

Ramazan ayında Yunanistan gemi turu yaptık. Ben bu turu yaparken belli Yunan adalarına kapıda vize başladı. Gerçi benim gezdiklerim bu gruba dahil değil ama kapıda vize olayına çok sevindim. Aslında konuyla ilgili epey tartışma olmuş ama Türkiye fiyatlar açısından Yunanistan, İtalya ve İspanya’yı geçmiş durumda. En azından Shengen vizesi alamayanlar için iyi bir alternatif olacaktır. Ankara’da saçma sapan bir muhitte (ben de yanıldım ve taksiye epey para ödemek zorunda kaldım.) illegal bir aparta Dubai’de 3 yıldızlı kahvaltı dahil bir otelden çok daha fazla verdim. Ayrıca Dubai’deki 4 ve 5 yıldızlı otellerden sadece 25 dirhem daha az verdim. Yani bence tatil yapmayı düşünüyorsanız vize almanın da kolaylığını düşünerek Dubai düşünebilirsiniz. Bu yazımda Dubai’de gezilecek yerleri arşivlemiştim. Ayrıca yeşil pasaporta vizesiz.

Ankara’daki aparta dönersek, apartta dondum, arkamdan iban gönderildi daha fazla para istemek amaçlı, bir de rahatsız edildim, üstüne o fiyata oda temizliği dahil değilmiş. Bu yazımda biraz bahsettim. Bence Dubai’ye ya da yunan adalarına gidin. Aynı fiyatlara çok daha üstün bir hizmet alırsınız.

Yunanistan Adaları Gemi Turu

Her neyse biz Yunanistan gemi turu konusuna geri dönersek bindiğimiz gemi Celestyal’di. Yunan gemi turuymuş. Türkiye’deki acentası Karavan Turizm aracılığıyla aldık. Aralığa kadar indirimli biletler satıyorlar. Kapsamlı seyahat sigortası yapıyorlar. İç kabin, dış kabin derken her bütçeye uygun fiyatlar var.   

Cruise turları genelde her şey dahil paketler. Türk turları aynı fiyatlara biraz daha kısıtlıymış ama bizim Yunan gemisinde her şey sınırsızdı. Alkol de vardı. Üç öğün yemek ekstra çay saati de vardı. Hem alakart hem açık büfe vardı. Birçok barı ve kafesi vardı. Her gün programın olduğu bir gazete veriyorlar. Her saat bir aktivite yapılıyor. Havuzu, spası da vardı. 

Misafirlerin çoğunluğu yabancı da Amerika’dan bile pek çok misafir vardı. Türkler nispeten azdı. Gelen Türkler aydın güzel insanlardı. Karavan turizm Türkçe rehber verdi. Rehber İngilizce bilmeyen Türk misafirlere her ihtiyaç duyduğunda yardımcı oluyordu. 

Bizim seçtiğimiz rota Kuşadası çıkışlı Patmos, Santorini, Atina ve Mikanos’tu. İlk gün Patmos’a gittik.

Patmos

Patmos küçük bir ada. Küçük bir meydanı var. Küçük villaların olduğu çok huzurlu bir ortam. Aslına bakarsanız tam yaşanacak bir yere benziyor. Apokalips mağara dedikleri bir mağara kilisesine gitmeye karar verdik. Bunun için bir miktar trekking yaptık. Ama tırmandıkça manzara güzelleşti. 

Santorini

Santorini turu bilet fiyatına dahildi. Gemiden indikten sonra otobüslere önce Megalochori adındaki geleneksel bir köye gittik. Burada Santorini’nin turistik beyaz evlerinden önceki mimari örneklerini görmek mümkün. Ancak çok öyle söylendiği gibi çok iyi korunmuş bir tarih yok. Tarihi yerler Türkiye’dekilerden farksız bir şekilde yıkıntı.

Sonra ünlü Oia kasabasına gittik. Sokaklar oldukça dar. Ve tepelik bize biraz Amalfi’yi hatırlattı. Mevsiminde gitsek yürümesi zor olacaktı muhtemelen ayrıca fotoğraflar da insan dolu olacaktı.

Sonra yine otobüsle Fira’ya gittik. Fira biraz daha normal bir sahil kasabasına benziyor. Oradan tekeferikle sahile indik. O zaman gördük ki bu kasaba da diğer pek çok kasaba gibi kayaların tepesine kurulmuş. Sahilden teknelerle gemiye döndük.

Atina

Atina’nın Lavrion köyüne demirledik. Lavrion Atina merkez arası 1 buçuk saat kadar var. Atina turu bilete dahil değildi o yüzden ayrıca aldım. Normalde Acropolis bileti de dahildi ancak resmi tatile denk gelmişiz o yüzden Acropolis kapalı olacaktı. O yüzden de indirim yaptılar.

Lavrion da şirin bir kasabaydı. Yunanistan’ın en büyük madenleri oradaymış. Dağlarında trekking yapılıyormuş. Buradaki madenler çok eskiymiş.

Acropolis’i görebileceğimiz bir yere gittik. Aslında Türkiye’deki eski Roma kalıntılarından bir farkı yok ama tepeye yapıldığı için manzarası güzel.

Sokaklara yayılan portakal ağaçlarını sevsem de şehirleşme açısından beni şaşırttı. Türkiye’nin 90’lara benziyordu hatta herhangi bir Anadolu şehrine benziyordu. Geneli 4-5 katlı bitişik binalardan oluşuyor şehir. Birkaç yüksek bina var onu da cunta döneminde yapmışlar. Ancak halkı şehrin dokusuna uygun olmadığı için pek sevmiyor. Bu arada biraz Yunanistan tarihi de öğrendim. Yunanistan’ın da diğer tüm ülkelerde olduğu gibi Osmanlı’dan ayrıldıktan sonra yüzü gülmemiş. İkinci Dünya Savaşı vurmuş sonra iç savaş çıkmış sonra askeri cunta dönemi yaşamışlar. Avrupa Birliğine girmek bile onlara ne kadar yaramış tartışılır çünkü pek çok kaynağa Almanlar ve İspanyollar çökmüş. Bunlara sadece turizm gelirleri kalmış. Bana kalırsa Atina Selanik’ten daha şehirleşmiş gibi görünmedi. Selanik daha çok İzmir’e benziyor. Tabii belki Atina’dan daha uzun bir süre Osmanlı dönemindeyken o bölgenin merkeziymiş. Bağımsızlıklarını kazanınca değiştirmek istemişler. Atina’nın tarihi önemi olunca Atina seçilmiş. Selanik yazım için buraya tıklayabilirsiniz.

Bu arada Yunanistan’da epey Türkçe bilen insan olduğunu keşfettim. Zaten önceden Kavala’ya gittiğimde ve bu sefer de kısa bir süreliğine Sakız adasına uğradığımda Türkçenin İngilizceden daha çok bilindiğini fark etmiştim. Çünkü mübadele 90’lara kadar devam etmiş. Yani belli yaş üstünde Türkiye’de okul okumuş önemli bir nüfus var.

Mikanos

Mikanos o kadar küçük bir yer ki bu kadar popüler olmasına şalırdım. Santorini’den farklı olarak tepelerde değil direkt deniz kenarında. Yazlık almak için sakin bir ortam sayılabilir. Yine çok dar sokakları var. Yazın muhtemelen ara sokaklara girmek bile imkansız olabilir. Mikanos normalde Yunanistan’ın en fakir adasıymış. Bu yüzden turizme yönlenip mümkün olduğu kadar reklam yapınca bir anda en popüler adalardan biri olmuş. Farklı olarak burada sarkıtma kebabı yedik. Souvlaki diyorlarmış ama internetten bakınca direkt şiş kebab gibi görünüyor. Bize ters asılmış şekilde geldi. Deniz manzaralı restorantlarda fiyatlar bana göre Dubai’den bir tık pahalıydı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir