Komplo Teorileri

Komplo teorileri okumayı çok severim. Hayal gücüm de geniştir. Hikayeler uydurmayı da çok severim. Hatta roman yazıyorum. Mitoloji, teoloji, ezoterizm, parapsikoloji gibi abuk subuk şeyler okurken bundan 5 sene önce Zecharia Sitchin ve Eric von Daniken’in kitaplarından çok etkilendim. Zecharia Sitchin bir sümerolog ve iddiaları çevirdiği sümer tabletlerine dayanıyor. Sümerliler uzay ve medeniyet konusunda çok bilgili ve bu bilgiler o devirde nereden gelmiş dedirtiyor insana. Neyse, bu metinlerden de etkilenerek bir hikaye yazmıştım. İlgilenirseniz buradan ulaşabilirsiniz. Tabii anne olunca daha fazla şey düşündüm. Burada yazacaklarım da tamamen benim uydurmam. Amaç hikaye okuyup eğlenmek. Yoksa herhangi bir iddiam yok. O zaman başlayalım.

Evrim teorisi yanlış mı?

Dindarların en çok saldırdığı ama maalesef teoriye dönüşmüş olan en ünlü teori Darwin’in evrim teorisi. Darwin’e göre biz maymundan gelmişiz. Maymunla genlerimizin uyuştuğu bir gerçek ve dediğim gibi bu hipotez teoriye dönüşmüş durumda. Benim dinimde yok, ben inanmıyorum demekle bilimsel gerçekler çürümüyor. Bir anda yer çekimi kalkıp uçmaya başlamıyoruz mesela. Fakat dindarların haklı bir tarafı var. Madem maymunlardan geldik neden hala maymunlar insana dönüşmüyor. Yaşadığımız zaman içinde bu mümkün değil tabii ama ortada bir ara tür bile yok. Ornitorenk diye bir gerçek var sonuçta. Neden maymun insan yok o zaman. Geçmişte homo erektikus ya da neandertaller olmuş ama neden hemen nesli tükenmiş? Bunlar mantığa aykırı.
Zecharia Sitchin’in çevirilerine göre biz buraya üstün varlıklar tarafından getirilmişiz. Bu metinlere göre aslında biz onların işçisiymişiz. Onların ihtiyacı olan altını çıkarmak için getirilmişiz. Ama bahsedilen metal altın mı yoksa sembolizmle radyoaktif bir madde mi anlatılıyor? Belki de gerçekten şu an yaşamımıza devam ederek evrene işçi olarak çalışıyoruz ve gerçekten yaşadığımız gezegeni mahvederek içini boşaltıyoruz. Çünkü bizi kendilerine işçi olarak yaptılarsa neden bizi burada kendi halimize bıraktılar? Bence yaşayarak zaten evrene bir şekilde çalışıyoruz.
Tarih öncesi astronot teorisine göre bu üstün varlıklar bizi kendi genlerinden yapmışlar. Bu tez aslında dine tümüyle aykırı değil. İnsanların yaratıcının suretine benzediğiyle alakalı ayetler var. Bir şeyi kesin olarak iddia etmek için konuya hakim olmak gerekiyor ki biz ne evrene ne de dinde anlatılan sembolik hikayelere hakimiz. Adem ve Havva hikayesindeki elma ve yılan neyi sembolize ediyor hala çözebilen yok.
Peki gezegene adaptasyon nasıl olacaktı? Yaşam olan tüm gezegenlerin dünya gibi olması gerektiği görüşü sığ bir görüş. Sonuçta bu dünyada dahi siyanürde ya da uzay boşluğunda yaşayabilen tardigrad gibi canlılar var. Farklı gaz oranlarının olduğu bir ortamdaki canlıların solunum sistemi daha farklı olur. Böyle hayali bir canlı dünyada yardımcı cihazsız soluk alamayabilir. Ya da farklı boyuttaki bir gezegenin farklı bir yer çekimi olacağından yaşayan canlıların boyu daha uzun ya da daha kısa olabilir. Belki de x gezegeni yıldızının çevresinde dönüşü farklı olduğundan, bir gün bize göre 100 kat fazla olduğundan, x gezegeninde yaşayan canlıların yaşam süresi bizimkinden 100 kat fazla olabilir. (Farkındaysanız bilim kurguyu çok seviyorum.) Peki böyle farklı bir canlı türü başka bir gezegene nasıl adapte olacak.
İşte burada evrim teorisi işlev kazanıyor. Bu gezegene adapte olmuş evrimleşmiş canlılar var. Bu gezegende sadece bilinç eksik. Bir teze göre de gezegenimize gelen üstün varlıklar baya laboratuar ortamında kendi genleriyle farklı hayvanları birleştirmeyi denemişler. Bunun sonucu olarak yarı balık yarı insan ya da at adam gibi şeyler çıkmış. Bir görüşe göre mitolojide olan, antik çağda resmedilmiş bu doğa üstü varlıklar aslında o zamanki çizerlerin hayal gücü değildi. Adamlar gördüklerini resmetmişlerdi. Sonuç olarak bu varlıklar kendi genleriyle bu gezegendeki en akıllı hayvanlar olan maymunların genlerini birleştirince ortaya homo sapiens çıkıyor. Bu dünyada yaşayabilmemiz için belki de böyle bir birleşim zorunluydu. Ama bu dünyada yaşayan tüm canlılardan çok büyük farklarımızın olması aslında bu dünyaya ait olmadığımızın göstergesi olabilir mi?

Hayvanlardan farkımız

Aslında bu düşüncem Mahallenin en mutlu bebeğini okurken oluştu. Michael Harvey Karp bebeklerin dünyaya geldikleri ilk üç ayın aslında anne karnında geçmesi gerektiğini söylüyor. Ama kafa büyüklüğünden dolayı bebeklerin anne karnına sığmayacağı için erken doğduğunu söylüyor. Bebeklerdeki kafa vücut orantısızlığını çok düşündüm. Neden hayvanlar doğar doğmaz ayağa kalkıp ortama adapte olurken biz bunun için bir yıl bekliyoruz? Anne olmadan önce bebeklerin kaslarının zayıf olduğunu düşünürdüm ama değilmiş. Bunu yumurcağın tekmelerinden anladım. Kafa bedene göre oldukça büyük ve kaba motor hareketleri sırayla kafayı tutma, oturma ve ayağa kalkma şeklinde gelişiyor. Kafanın bedenden bu kadar orantısız olması bizi hayvanlardan ayıran en önemli farklardan. Ortama adapte olmak insan bebeği için bu kadar zor ve bir hayvana göre çok daha fazla bakım gerektiriyorsa bu gezegende hayatta kalmamız için birilerinin bu bebekleri yetiştirmiş olması gerekir. Bu da ayrı bir konu.
Bir diğer düşündüğüm konu hastalıklar. Hayvanlar da hasta oluyor ama tamamen bizim kirlettiğimiz ortamdan hastalık kapıyorlar. Tamamen doğal ortamda bizim gibi hastalık kapmaları mümkün olabilir mi? Halbuki insanlık yüzyıllardır çeşit çeşit hastalıkla mücadele etmiş. Demek ki dış faktörler varlığımızı rahatsız ediyor. Dışarıdan geldiğimiz için hala tam adapte olamamışız. Doğal seleksiyonla adaptasyon sürecimiz devam ediyor.

Virüs olabilir miyiz?

Eğer bu gezegene dışarıdan geldiysek bir çeşit virüs de olabiliriz. Kim türümüzün bu gezegene iyi geldiğini söyleyebilir ki? Virüs gibi gezegene yayılıyoruz bence.

Son

Yedik içtik hikayeler anlattık. Artık kalkalım evimize gidelim. Tüm bunlar benim uydurmalarımdı. Çok da kafayı bozmayın bunlarla. Yine de arada bu evrendeki işlevimizin ne olduğunu düşünün. Çözerseniz bana da yazın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir