Kast sisteminde mi yaşıyoruz?
Yıllar önce bir felsefe kulübüne katılmıştım. Öğretilerinden bazılarını da kadim hint felsefesinden almışlardı. O dönem kast sisteminin aslında katı olmadığını pek çok din ve orijinal ideolojide olduğu gibi sonradan insanlar tarafından bozulduğunu öğrendim.
Daha önceki yazılarımda şimdi yaşadığımız kapitalist düzenin tarihteki aristokrasi ve feodal düzenden köken aldığından bahsetmiştim. Bunları çalışırken aristokrasiyle hint kast sisteminin ne kadar benzediğini fark ettim.
Daha önceki bu yazımda demokrasinin pek iyi bir yönetim biçimi olmayabileceğinden bahsedip karşılığında meritrokrasiyi önermiştim. İşte o felsefe kulübünde öğrendiğime göre kast sistemi daha çok aristokrasi değil meritrokrasiye benziyormuş. Yani hak eden hak ettiği basamağa geliyormuş. Sonradan güç sahipleri basamakları sabitlemiş olmalı.
Bugün için düşünsenize. Eğitimin, sağlığın ücretli olduğu yerde, sosyal devletin olmadığı yerde ya da ücretsiz olanların kalitesiz olduğu yerde baştan paranız yoksa doğduğunuz kastı nasıl değiştirebilirsiniz ki? Acaba bazı aydınlanma veya sosyalist fikirler olmasaydı bir zamanlar elde ettiğimiz eşit eğitim ve sağlık hizmetlerini elde edebilir miydik?
Biraz daha düşününce de canım sıkılmadı değil. Bu iş böyle zamanında meritrokrasiden aristokrasiye dönüştüyse şimdi de Hegel’in dialektik prensibine dayanarak aynı yere gidiyoruz diyebiliriz. Yani biz bir yere kıpırdayamazken zengin sırf zengin olduğu için zengin kalacak fakir de baştan fakir olduğu için fakir kalacak.
Bunu tekrar meritrokrasiye çevirmek için devletin bazı alanlarda sosyal devlet olması gerekiyor. Baştan insanlara eşit haklar verilmesi gerekiyor. Sosyalizmdeki gibi salt eşitlik de değil hak edenin hak ettiği yere geldiği meritrokrasi için ortasını bulmamız gerekiyor.