Hiperaktivite Efsane mi Gerçek mi?
Halk arasında hiperaktivite, tıpta dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu yani DEHB’nin görülme sıklığı gün geçtikçe artmakta. Bugün diplomalarını sorgulamadığımız her eğitim kurumundaki şahsiyetler bu teşhisi koymakta. “Ah evet evet bence de çocuğumda bir sorun var, şu zamana kadar iyi sabrettim, zaten ben mükemmelim” diyen ebeveyne de rastlayınca sıra teşhis koydurup ilaç başlamaya geliyor.
Teşhis koydurmak kolay değil gibi. Nitekim bahsi geçenler tıp mezunları. Ama bazen o hastane ortamında insanın sabrı taşıyor. Örnek:
-tedavin için şunu şunu öneriyorum.
-yok o öyle değil böyle olması lazım. Onu yapmayacağım bunu yapacağım
-arkadaşım ben yıllarca bu konuda okudum tecrübe edindim öyle yaparsan daha kötü olur, iyileşemezsin. Benden iyi bilmeyeceğine göre benim dediğimi yapacaksın.
-hayır onu değil kendi bildiğimi yapacağım
-neden geldin o zaman bana?
Şimdi size gelenlerden 50’sinin her gün böyle olduğunu düşünün. Kötü bir şey ama bir süre sonra otomatikleşiyorsun ‘ne istersin, ne vereyim abime?’ kıvamına geliyorsun. Bazısı komşusundan duyduğunu reçete ettirmeye çalışır. Tartışma uzar gider. Hasta sayısı baskısı olan yerde de bir şeyi on kere tekrarlamak zor gelir. Kısaca Türkiye’de sağlık sisteminin içinden çıkmış biri olarak önceden aile ya da eğitim kurumu tarafından teşhis konulmuş bir çocukta hastaneye giderek bir şeyler değişebileceğini düşünmüyorum. Güvendiğiniz birine gitmeniz gerek. Bu arada bu teşhisin doktorlar tarafından konulması gerekiyor. Başım ağrımasın derdindeki sözde eğitimci tarafından değil.
Dediğim gibi önceden bu çocuk yaramaz denilen her çocuk artık hiperaktif oldu. Yaramaz çocuk kalmadı. Bu rahatsızlığın semptomları anladığım kadarıyla aşırı hareketlilik ve dikkatini toplayamamak. Şimdi çocuk dikkatini toplayabiliyor gayet güzel ama hareketliyse hiperaktif oluyor. Çocuk hareketsiz ama dikkatini toplayamıyorsa yine hiperaktif oluyor. İkisi birdense tamam zaten. Şimdi birincisi hangi konuda dikkatini toplayamıyor? Belki o konuda yeteneği yokken başka konuda vardır. Çoklu zeka kuramı nereye gitti? Yok efendim, bir konu belirleyin ve o konuda dikkatini toplayamıyorsa hiperaktiftir. Tamam. O zaman sana soralım zeki kardeşim sen her konuda dikkatini toplayabiliyor musun? Bir de dikkat derken ne kadar dikkat? Bunun seviyesi yok mu? Lucy filmindeki karakter gibi mi olacağız? -Yok ben o kadar toplayamıyorum.- Ee tamam zaten herkes aşırı zeki olmak zorunda mı? Belki senin zeka seviyen berikinden farklı olduğu gibi çocuğununki de farklı. Herkes aynı olmak zorunda mı? Herkes Einstein mı çocuklardan süper zeki olmasını bekliyoruz. Kaldı ki Einstein bile kısmına sonra gireceğim.
Ayrıca çocuk kaç yaşına kadar hareketliliği doğal karşılanıyor. Bunun bir standartı yok. 3 yaşında ritalin yazılan bebek gördüm sosyal medyada. Çocuklar ayaklanınca bol bol hareket edecek ki önce kaba sonra ince motor kasları gelişecek. Yani normal gelişim süreci bu hiperaktivite değil. Tam tersi çocuğu durdurmaya çalışmak gelişimini olumsuz etkiler.
‘Efendim şimdi çocuklar hep ekran başında o yüzden hepsi hiperaktif oldu.’ Bu konuda geri dönülmez bir yola girdik o kesin. Peki canım arkadaşım hangimiz Google’dan bir şeye bakacakken başka bir şey görüp ona takılmıyoruz, ya da hangimiz ekrandan başımızı kaldırıp ailemizle arkadaşımızla eskisi gibi iletişim kuruyoruz? Biz normaliz de çocuklar çocuk olduğu için rahatsız değil mi?
Birtakım komplo teorilerine göre hiperaktivite tamamen uydurma ve ilaç firmaları tarafından çıkarılmış bir hastalık. Bu teşhisin konulduğu çocuklarda neredeyse bir ömür boyu düzenli bir ilaç kullanılması gerekiyor. İlaç firmaları için ciddi kaynak. Psikiyatrik bir ilaç olduğu için kafanıza göre bırakamıyorsunuz da. Ebeveynler ve eğitim kurumları için bir nevi mucize. Çocuk bir hap alıyor bir anda iq’su yükseliyor. Daha başarılı oluyor. Önüne gelene hiperaktif diyen eğitimcinin çocuğun başarısını önemseyeceğini sanmıyorum ama ebeveynlerin öyle zannettiği kesin. Yalnız bu ilaçların ciddi yan etkileri var. Öfkeden kilo kaybına, intihara kadar gidiyor. Bağımlılığa sebep olan uyuşturucu kategorisinde olan ilaçlar bunlar. Amerika’da bu furya yıllar önce başladığı için şu an gençlik dizilerinde nasıl dün haplanan çocukların bugün uyuşturucu bağımlısı olduğu işleniyor. Bilimsel çevreler ne demiş diye bakarsanız, kimi bu ilaçlar uyuşturucu bağımlılığına yol açıyor derken kimi de tedavi edilmemiş hiperaktivite uyuşturucu bağımlılığına yol açıyor diyor.
Garip bir durumsa ülkelerdeki medikal derneklerin teşhis kriterlerini değiştirmesiyle Dehb görülme yüzdesinin değişmesi. Mesela Amerika’da Dehb yüzde 9’dan fazla görülürken Fransa’da yüzde 5’in altındaymış. Türkiye’de kurumların ebeveyni kandırma yüzdesiyle değişiyor. Belki önceden anlatmışımdır. Bünyesinde sahte bir psikolog barındıran -psikoloji diploması yoktu- bir kurum çocukların tamamını otistik ilan edip birkaç seansta iyileştirebileceğini duyurmuştu. Bence pek çok aile panikleyip inandı. Tabii bu tarz şeyler çok paylaşılmıyor ama açık sözlü bazı ailelerden duyduğum kadarıyla iyi para yedirmişler. Aslında düzgün denetim olmadığından dolayı etik değerlerin yoksa Türkiye tam bir fırsat cenneti.
Her zamanki gibi Türkçe araştırınca bir şey bulamadım ve yabancı kaynaklara geçtim. Times’ta köşe yazısı yazmış bir doktor. Dehb teşhisi alanları ikiye ayırmış. Birincisi aslında Dehb’si olmayıp yanlış teşhis alanlar. İkincisi de başka bir rahatsızlığı olanlar. Uyku bozuklukları, bipolar bozukluk, obsesif kompülsif bozukluk, otizm, demir eksikliği, görme ve duyma bozuklukları, üstün zeka, epilepsi ve benzeri pek çok rahatsızlık Dehb’ye sebep oluyor ve aslında gerçek Dehb tek başına görülmüyor. Altında yatan sebep mutlaka araştırılmalı.
Peki yanlış teşhis alanlar neden bu teşhisi alıyor? Amerikan kişisel gelişim enstitüsü sebepleri sıralamış:
Artık çocuklardan çok şey bekliyoruz. Çift dilli olmaları, en az beş dil öğrenmeleri, küçük yaşta okuma yazma öğrenmeleri, bilim, sanat, master tezi… Ya bir salın, çocuk onlar daha.
Late bloomers diye bir kavram var. Yani yaşıtlarından 2-3 yaş geriden gelenler. Einstein’dan anladığım kadarıyla bu bir sorun değil. Bugün bilim ve sanata ciddi anlamda katkıda bulunmuş ünlülerin önemli bir kısmının bu gruptan çıkmasına açıkçası şaşırdım. Çok girmeyeceğim ama araştırırsanız epey isim var.
Değişen erkeklik algısı. Aslında bu madde cinsiyet farklılığı olacaktı. Erkek çocuklarına bu teşhis 4 kat daha fazla konuluyormuş. Belki yapısal farklılık belki de binlerce yıllık evrimin sonucu erkek ve kadındaki dikkat birbirinden farklı. Bu yazımda bahsetmiştim. Erkek, kadına göre kassal açıdan daha gelişmiş ve hatta erkeklik hormonu da bununla birlikte şekilleniyor. Günümüz dünyasında durum değişiyor. Özellikle bizim toplumumuzda oturup ‘Türk kası’ büyütmek normalleşirken erkeklik durumu da değişiyor. Bu konuda da ayrıca başka bir yazı yazacağım. Anatomik farklılıktan dolayı erkek çocuğu daha hareketli olması gerekirken hareketsiz yaşam şartlarının da normalleşmesiyle erkek çocuğunun kız çocuğuyla aynı olması bekleniyor.
Genetik faktörler. Özellikle konar göçer bir toplumdan geliyorsanız çocuğun daha hareketli olması normalmiş. Göç olgusu bence daha zekası yüksek daha adapte olabilen toplumlarda fazla görülüyor. Bana göre konfor alanı bakış açımızı daraltıyor. farklı şeylerle beyni bombardımana tutmak, farklı ortamlara adapte olmak insanı geliştiriyor. Bu da yaşama becerilerini arttırırken belki de sonraki nesilleri ciddi anlamda etkileyecek. Türkiye’de bu çoğunlukla garip karşılanıyor ancak yurtdışında öyle değil. O zaman ben hiperaktif miyim?
Çocuğun yaşam enerjisi dolu olması. Çocuk hareket halinde ve sürekli keşif ve deney halindeyse daha hareketli oluyormuş.
Çocuk güvende hissetmiyorsa, evde problem varsa,
Basit bir şekilde çocuk diğerlerinden farklıysa. Bu kültürel olabilir. Bu maddede benim ekleyeceğim şey eğitim metotları. Daha önce öğretmen ve öğrenci temelli eğitim konusunda yazmıştım. Hala öğrenci temelli eğitime geçemedik tam olarak. Ve geçemedikçe çocukların gerçek kapasitelerini anlayabilmemiz zor olacak. Öğretmen temelli eğitimde çocuğun ilgisini çekmeyen bir konu, ilgisini toplayacağı bir şekilde gösterilmedikçe çocuk dikkatini daha az verecektir. Bizimle aynı eğitim sisteminden çıkıp çocuklarımızdan bizden daha başarılı olmalarını beklenenin yanlış olduğunu düşünüyorum.