Kendi Felsefemi Uydurdum

Sonunda delirdim. Gerçi bu benim sonunda delirdimle başlayan ilk yazım değil ama. İnsanlar neden böyle diye düşüne düşüne kendi kendime cevaplar buldum. Gerçi benim düşündüklerimin aynısını ya da benzerini söyleyen birileri var mıdır bilmiyorum. Bunun için de ayrıca bir araştırma yaptım ve en azından Türkçe bir şey bulamadım.
Ben kısaca iyilikle kötülüğü düşündüm ve kendimce cevaplar buldum. Yani iyi insan neden iyi, kötü insan neden kötü ve iki insan arasında ne fark var onu düşündüm. Yalnız patolojik örnekleri ve uç örnekleri konu dışı bırakıyorum. Çünkü onların mekanizması çok daha farklı. Ben genelleyerek normal insandan bahsedeceğim.

Kimse Kötü Olduğunu Düşünmüyor

Şunu fark ettim kimse kötülük yaparken kötü olduğunu düşünmüyor. Karşısındakine en büyük kötülüğü de yapsa haklı olduğunu düşünüyor. Çoğu insan yanlış bir şey yaptığının farkına varmadan yanlış yapıyor. Kısaca normal insanlar yaptıkları kötülüğü kötülük amaçlı değil bilinçsizlikten yapıyor. Yani kötülüğün ardındaki neden; bilinçsizlik, farkındalık eksikliği.

Beyindeki ego ve empati merkezleri

Bilimsel olarak egomuzu kontrol eden ve empati duygumuzu düzenleyen bölgelerin beyindeki varlığı artık biliniyor. Tabii tüm duygulanım ve beyin işlevlerini ele alırsak çok karışık olacak ama kısaca iyilik kötülük çatışmasını ego-empati çatışması üzerinden vereceğim. Beyindeki ego bölümü doğal olarak kendi çıkarımıza nasıl en iyi olacaksa ona yönelik düşünceler üretirken empati bölümü ise daha çok karşımızdaki kişi ne düşünür ne hisseder diye düşünüyor. Bu ego-empati çatışması tıpkı omzumuzun üstünden bize fısıldayan melek ve şeytan gibi. Biri sadece kendi çıkarımızı düşünürken öteki de diğer insanları, canlıları düşünüyor. Yani kötü insan sadece kendi çıkarını düşünürken çevresini umursamıyor. Yani ego bölümü çalışırken empati bölümü tam olarak çalışmıyor. Ama iyi insanda hem ego hem empati bölümü çalışıyor.

Ego-empati uyumu

Ben aslında daha basit anlatmak için melek şeytan benzetmesi yaptım. Ancak tam olarak öyle değil. Ego olmazsa olmaz bir bölüm. Çünkü ego olmazsa kendimize değer vermez, tehlikelere karşı koruyamayız, gereken besin ve ihtiyaçları karşılayamayız. İşte o yüzden iyi insanda ikisi birden çalışıyor. Bu iki bölümün uyum halinde çalışması önemli. Yani iyi insanda empati çalışıyor ego çalışmıyor ya da empati egoya galip geliyor gibi bir durum yok. Sadece kötü insanda empati bölgesi yeterli miktarda çalışmıyor.

Çevreye adaptasyon

İyilik ve kötülüğün çevreyle adaptasyonla da alakası var. Aslında çoğu zaman iyiliği bir gün karşılığını verir hesabıyla da yapıyoruz. Ancak kötülük yaparken de aynı şekilde geri dönebileceğini hesaplamıyoruz. Belki anı düşünüp kötülük yapıyoruz ama belki yıllar sonra bir şekilde geri döneceğini hesaplamıyoruz. Ya da kötülük yaptığımız kişiyle ilişkimiz kesileceği için ne kadar zarar edebileceğimizi hesap edemiyoruz. Hiç olmadı çevrenin vereceği tepkiyle mutsuz olabileceğimizi düşünmüyoruz. Kısaca kötülükte bir hesap hatası yine bir algı eksikliği var. Çevreye adaptasyonda küçük bir aksama var. Zekanın özelliği çevreye adaptasyon ve maksimum uyum olduğuna göre iyi insanla kötü insan arasında ciddi bir zeka farkı olduğunu düşünüyorum.

Ego empati geri beslemesi

Peki iyi hep mi gelecekte bana döner hesabıyla iyilik yapıyor? Zaten bu gerçek iyilik midir? Beyinde ayna nöronlar adı verilen bir beyin hücresi grubu var. Bu nöronlar karşısındaki ne yaparsa bizde o hareketi tetikleyen nöronlar. Esnemenin bulaşıcı olmasının açıklaması da bu mesela. Bu aynalama sayesinde karşımızdaki kişinin duygularını hissedebiliyoruz. Mutluluk, üzüntü, kızgınlık hepsi bulaşabiliyor böylelikle. İşte karşımızdakini üzersek biz de üzülüyoruz. Ayna nöronlarla empati bölümü ilişkili. Bu bölüm ne kadar gelişirse o kadar daha derin hissediyoruz. Patalojik vakaları dışarda bırakırsak normal iyi kalpli insanlar bu yüzden karşısındakini üzmekten çekiniyor. Bu bölüm geliştikçe karşımızdakini yüzyüze görmemize gerek kalmıyor. Düşündüğümüzde, duyduğumuzda da hissedebiliyoruz. Fakat bu durum egomuzu da besleyebiliyor. Yani karşımızdaki kişi mutlu olduğu zaman biz de mutlu oluyoruz bu da egoyu da doyuruyor. Ayrıca çevreden aldığımız iyi tepkiler de egomuzu doyurabiliyor. Ancak tek başına empati bölümünün egoyu doyurması bile karşılık beklemeden iyilik yapmayı tetikleyebilir.

Sonuç

Sonuç olarak ben iyi insan olmanın zekayla alakalı olduğu kanısına vardım şimdilik. Hani sayısal zekası iyi ama duygusal zekası da var diyorlar ya. Biri beyinde biri kalpte değil. Kalbin işlevi duyguları yönetmek değil bedene kanı pompalamak zaten. Duygusal zeka da beyinde. Her şey beyinde. Kötü insanın iyi insandan farkı zeka noksanlığı kısaca.

Nasıl öğreniliyor?

Ego kötü değil. Çalışması zaruri zaten. Empati bölümü zaten kötü değil çok çalışıyor ya da az çalışıyor. O zaman kimse kötü doğmuyor. Bence her çocuk sıfır doğuyor. Peki çocukta empati bölümü nasıl gelişecek? Aslında çocukken soyut kavramlar kafada şekillenmiyor. Çocuk her şeyi en yakınından görerek öğreniyor. Yani anne babasını örnek alıyor. Anlatımdan anlamayacağı için “çocuğum iyi ol doğru ol” diyerek iyi bir çocuk yetişmiyor. İyi bir insan olarak çocuğa örnek olunacak ki çocuk iyi bir birey olarak yetişsin.

Geçenlerde çocuk parkında bir anne çocuğunu salıncakta sallıyordu. Ben de benimkine salıncakta sallanmak istiyorsa sıra beklemesi gerektiğini söyledim. Benimki çok uzunca bir süre sıra bekledi. Annesi artık çocuğu sallamaktan yoruldu ve sallamayı bıraktı. Ancak çocuk salıncaktan inmedi. Çok uzunca bir süre hareketsiz beklediler. Sanırım annesi telefonla ilgilenirken çocuk uyuklamaya başlamıştı. Ancak artık hem oyuncağı kullanmıyorlardı hem de bekleyen olmasına rağmen meşgul ediyorlardı. Ben de müdahale etmeye karar verdim. Yanlarına yaklaştım ve artık biz de binebilir miyiz diye sordum. Kadın kibarca kızına sordu artık inelim mi diye. Kız da hayır dedi. Böylece salıncaktan inmediler. Aslında kadın her ne kadar kızının istediğini yapan iyi bir anne olduğunu düşünse de aslında ona en büyük kötülüğü yaptı. Ona her şeyin sadece kendi hakkı olduğunu başkasının hiçbir hakkı olmadığını ve canı ne isterse başkasını düşünmeden yapabileceğinin mesajını verdi. Halbuki ben çocuk artık oyuncak oynamaktan daha bıkmamış olsa da sıra bekleyen bir çocuk olduğunda bir süre sonra hemen bak “arkadaş da binmek istiyor. Yoksa üzülür.” diye açıklayıp çocuğumun isteyerek başka çocuklara yer vermesini sağlıyorum hep. Yani kısaca çocuk sıfırken düşünemez. Biz örnek olacağız ki empati bölümü gelişsin. Bir süre sonra da bu davranışlar otomatikleşecek.

Kısaca bir insanın iyi ya da kötü olmasını başta annesi ve babası olmak üzere çevresindeki kişiler belirliyor. Ancak bu gelişim sadece çocukken oluyor diye bir şey yok bence. Eğer bir kişi diğerini küçümsemiyor, insan yerine koyuyorsa o kişi diğerini iyi ya da kötü yönde etkileyebilir. Yetişkinliğin bir handikapı da bu. Karşımızdakini küçümseyebiliyor, önyargılı yaklaşabiliyoruz. Ancak çocuk küçükken annesini babasını küçümsemiyor, onları hayatında en önemli yere oturtuyor ve onlar gibi olmaya çalışıyor. Yetişkin bireyi değiştirmek için onun saygısını kazanması önemli. Ama etkileyen kişinin etkilenen kişiye belli bir yakınlıkta olması belli süre zaman geçirmesi gerekiyor ki kişilik değişsin ya da şekillensin, davranışlar otomatikleşsin.

Evrimin rolü

Eğer her iyi insan çocuğunu daha iyi yetiştiriyorsa hep daha iyi kuşakların gelmesi gerekiyor. Nitekim öyle de oluyor. İnsanlık her geçen gün daha çok gelişiyor. Hatta bugün durup geçmişe baktığımızda çok daha içgüdülerle yaşayan insanlar olduğumuz ortaya çıkıyor. Mesela çok önceleri engelli doğan çocuklar terk edilirmiş ya da öldürülürmüş. Bunu kim yapıyor tabii ki hayvanlar. Yani şöyle bir bakınca Darwin haklıymış diyorum. Baya maymunumsu bir şeymişiz. Ben hayvanlarda da empati olduğunu hatta kendi dilleri olduğunu bile düşünüyorum. Kedi besleyene kadar da böyle fikirlerim yoktu. Sadece kediler için mi geçerli bilmiyorum ama bir noktada kedilerin de aslında bazı konularda insanlar gibi olduğunu hatta neredeyse bazı insanlardan daha üstün olduğu fikrine bile kapıldığım zamanlar oldu. Çok dağıtmadan hayvan ve insan arasındaki temel farkın bizim beyin vücut oranımızın hepsinden daha yüksek olduğunu söyleyeyim. Yani yine zeka diyorum.

Kartopu etkisi

Yazının başında patolojik vakaları konu dışı bırakmıştım ama evrimin etkisiyle patolojik vakalar da açıklanabiliyor. İnsanlığın evrimini bir bütün olarak ele alırsak bir kişi bir iyilik yaptığında bu herkese bulaşıyor kartopu etkisi yaratıyor ve yayılıyor. Yani iyilik yayılabilir ya da kötülüğü öldürebilir. Kötülük de aynı şekilde bulaşıyor yayılıyor. Ama bazen bulaşmayabiliyor. Yani kişi kötülük görüp karşılığında kötülük yapmayabiliyor. Fakat yayılıp kartopu etkisi yarattığı durumlarda patolojik vakaları, şeytani derecede kötü olanları, seri katilleri, psikomanyakları ortaya çıkarıyor. Kısaca patolojik kötüler, kötülüğün evriminin patladığı kişiler.

Daha iyi anlamak için şöyle anlatabilirim, hep psikolojik problemlerde kişinin geçmişine, annesine babasına bakılır. Kötü insanların bir şekilde çocuklukları kötü geçmiştir ya da bir şekilde kötülük görmüşlerdir. Peki onların annesi ya da babası ya da onlara kötülük yapan kişilerin annesi veya babası? Böyle bakınca bu olay çok gerilere gidiyor. Yani bir bütün olarak ele alırsak buna evrimin rolü diyebiliriz.

Peki insanlık nereden çıkmış?

Madem hayvanımsı bir şeydik bu hümanizm nereden çıktı? Bu insanlık nereden bulaştı? Uzaylılar mı geldi öğretti? Marduktan mı geldiler? Melekler mi öğretti gibi pek çok sorular beynime hücum etse de gerçekler daha basit. Youtube’da çok sevdiğim Ayhan Tarakçı adında bir vlogger var. Bunu da ondan öğrendim, çok da yardımı oldu bana. “Bu şekilde daha heyecanlı, daha romantik olduğunu biliyorum ama gerçekler daha sıkıcı” İnsan beyni başından beri gelişebilecek bir yapıda yaratılmış. Buna beynin plastisitesi deniliyor. Yani ne kadar geliştirirseniz beyin kapasitesi o kadar genişliyor. Böylelikle baştan maymun beyniyle(benzetme olarak söylüyorum yoksa maymundan geldiğimiz iddiasında değilim) başlayan beynimiz bu günlere ulaştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir