Türkiye’de Kadın Olmanın Dayanılmaz Hafifliği
Bizim vatandaşımız için hayat zor. Her zaman derim. Geçim derdi, ekonomik kriz, işsizlik… Ülkede yok yok. Ama bir şey var ki eğer kadınsanız omzunuza ekstra ekstra yükler biniverir.
Bir kere kız çocuğunun geleceğine eğitimine pek fazla yatırım yapılmaz. Nasılsa o evlenip gidecektir evden. Evlendiği kişinin ailesine tabi olacaktır. O yüzden en masrafsız bir şekilde elden çıkarılır. Ama ne hikmetse elden ayaktan düşünce yine kız ailesine bakar. Anlayabilirseniz…
Kız bir kere evlenmek zorundadır. Ben evlenmeyeceğim kariyer yapacağım, gezeceğim tarzı alternatifleri bulunmaz. Aman diyeyim zaten evlenmezse başına neler gelir, elalem ne der? Evlendikten sonra çocuk yapma gereksinimine girmeyeceğim. Kısaca evliliktir, çocuktur bireylerin değil toplumun, çevrenin kararıdır.
Kızın reşit olmasının bir anlamı yoktur. Evlenene kadar ailesinin evlendikten sonra eşinin emri altındadır. Öyle kendi kararlarını kendi verip özgür bir birey olamaz hiçbir zaman. Çoğu aslında aile baskısından kurtulmak için evlenir farkına bile varmadan.
Kız öyle evlenirken de sevdiğini, hoşlandığını seçemez. Evleneceği kişinin mutlaka parası olmalıdır. Aşk, sevgi gibi soyut kavramların bu madde dünyasında gözünü açmakta olan kızın hayatında işi yoktur. Önemli olan maddiyattır. Kızın nasıl bir çevreden geldiğinin de pek bir önemi yoktur. Evleneceği kişinin ailesinin ve kendisinin uyumlu olmasının da. Önemli olan şey para para para…
Kadın öncelikle kocasını memnun etmelidir. Kocasının ne kadar yakışıklı olup olmadığına bakılmaksızın kadın her zaman kendine bakmalı ve güzel olmalıdır. Hatta neredeyse kız çocuğu gibi olmalıdır. “Pedofili mi lan bu millet güzellik anlayışınıza sıçayım” demez kimse. Öyle gelmiştir öyle gider. Kimse sorgulamaz güzellik anlayışındaki yozlaşmayı, doğaldan hatta yaradandan uzaklaşmayı.
Hamilelikten sonra hızlıca toparlanmalı kadın. Öyle gebelikmiş, doğummuş gibi şeyler kutsal değil bizde. Erkek uçkuruna hakim olamaz artık beyin yoksunluğu mudur her neyse en çok bu dönemde aldatırlar karılarını.
Kadının ne kadar çalıştığı önemli olmaksızın ev içindeki sorumlulukların tamamı kadına aittir. Kocasından fazla bile çalışıp kazansa ev işlerinin tamamını yapar. Bir de erkeğe anne gibi bakar. Yedirir, içirir, elbiselerini düzenler. Bizde erkek özürlü gibidir çünkü. Eli ayağı tutmaz. Kendi işini bile yapabilecek insan seviyesine ulaşamamıştır. Olur da kadın şanslıysa erkeğin eli biraz iş tutuyorsa toplum tarafından hor görülür. Erkeğin işini yapmak kadından beklenir.
Çocuğun her şeyi de kadının üzerindedir. Çünkü bizim erkeğimiz sadece fiziksel değil sosyal açıdan da özürlüdür. Çocuğuyla hiçbir şekilde ilgilenmez. Ola ki ilgileniyorsa da toplum tarafından hoş karşılanmaz.
Çoğunlukla evde erkeği tutma ve parayı tutma görevi de kadınındır. Bildiğin ırgattır kadın ya. Resmen annedir. “Hadi çocuğunun annesisin de eşek kadar adamın neden annesi oluyorsun” demez kimse.
Çevredeki sapıklara karşı örtünmek, usturuplu giyinmek bile kadının görevidir ya. O kadar yani. Kadın tacize, tecavüze uğrasa kesin kadının suçudur. O kadar kemiksiz bir toplumuz.
Kadının eser verme, topluma faydalı olma endişesi hor görülür. Kadının birinci görevi evinin kadını olmaktır. Dört duvar arasındadır eseri. Bayağı evin duvarlarını falan hoş tutar. Çünkü çocuğuyla ilgilenmek, eğitimine önem vermek falan da değildir mesele. Zaten pedagoji vs oku oku nereye kadar? “Delirecek misin? Herhangi eğitim metodu kullanılmadan yetişen çocuklar büyümedi mi, insan olmadı mı? Çocuk yetiştirmeyi kitaplardan mı öğreneceksin?” derler adama. Başka nereden öğreneceksin o muamma da; mesele ona, buna, çok da tanımadığın vesaireye hoş görünmektir.
Erkek sorumsuzluktan kadın da aşırı sorumluluk yüklenmekten kendini gerçekleştiremez. Sonuç olarak bizim toplumumuzdan da bir cacık olmaz.