Kölelik Düzeni Değişti mi?

Geçenlerde Roots dizisini izledim. Orijinali 77’de çekilen dizi 2016’da tekrar çekilmiş. Beni çok etkiledi ve ağlattı. Film gerçek bir hikayeyi anlatıyor.

Yazının devamı spoiler içerir

Film emperyalistlerin Afrika’ya gelip insan kaçırmasıyla başlıyor. Tüm Afrikalılar Amerikaya köle olarak götürülüyorlar. Karşı çıkmaya çalışıyorlar ancak korsanların elindeki tüfeklerden kendilerinde yok. Aslında bu silahları ilk kez görüyorlar. Amerika’ya varınca kahramanımız Kunta Kinte’nin adını ve kültürünü değiştirmeye çalışıyorlar. Kunta Kinte çok direniyor ancak ona akıl almaz işkenceler ediyorlar. Kunta Kinte de en azından kızına tüm kültürünü öğretmeye başlıyor. Kunta Kinte’nin kızı sahibesiyle çok iyi anlaştığı için ondan okuma yazma öğreniyor. Ancak kölelerin okuma yazma öğrenmesi yasak. Bu yüzdennonu cezalandırıp ailesinden koparıyorlar. Sonra onu çocuğu olmayan bir adama veriyorlar. Adam Kunta Kinte’nin kızını çocuk yapmak için kullanıyor. Doğan çocuk George, yetenekli bir horoz dövüştürücüsü oluyor. Babası da bakıyor bu işte para var, onun üzerinden para kazanmaya başlıyor. Fakat sonra batınca, oğlununu bir ingilize satıyor. George 20 yılını İngiltere’de geçirdikten sonra hür bir adam olarak ailesinin yanına gidiyor. Köle isyanlarına sonra da bölgeler arası savaşa katılıyor. Sonunda özgürlük kazanıyor ve kölelik kaldırılıyor. Bu arada nesiller boyu birbirlerine Kunta Kinte’nin hikayesini, kendi kültürlerini ve okuma yazmayı öğretiyorlar. Sonuçta George’nin torunlarından biri bu hikayeyi yazıyor.

Köleliğin kaldırılmasıyla eski köleler yaptıkları iş karşılığında para almaya başlıyorlar.

Bu film bana biraz hayatı sorgulattı. Yani köleliğin kaldırılmasıyla hayatları pek de değişmedi aslında. Yine ağır bir şekilde çalışmaya devam ettiler.

Peki biz ne yapıyoruz? Köleler tabii ilk geldiklerinde insanlık dışı muamelelere maruz kalmışlar. Ancak bu zamanla yumuşamış. Günde belli saatler arası çalışıyorlarmış. Kalacak yer ve yiyeceklerine para ödemiyorlarmış. Peki biz? Kalacak yer ve yiyeceğimize para vermek zorundayız. Sabahtan akşama kadar çalışıp, kazandığımız para ancak kalacak yer ve yiyeceğimize yetiyorsa bizim 19. yüzyıl kölelerinden bir farkımız yok.

Bir şeyi zorla mı yaptırmak daha verimli olur yoksa karşıdaki kişi motive bir şekilde yaparsa mı daha verimli olur? Köleyken köle olduklarının farkındalarmış o yüzden gönülsüzlermiş. Şimdi köle olduğumuzun farkında olmayabilir miyiz? Önceden hizmet edilen efendiler varmış. Eşitlik yokmuş. Şimdi para kazandırdığımız sermaye sahipleri var. Eşitlik var. Ya da köleliğin yarattığı eşitsizliğin verimsizliğe ve isyana sebep olduğu anlaşılınca eşitlik algısı mı yaratıldı?

Burada yazımda gelişmiş ülkelerde artan genç işçi arzından bahsetmiştim. Sonuçta biz de ülkemizin ekonomisi kötüye gidince karnımızı doyurmak için başka ülkelere gidiyoruz. Gidemeyen de gitmeye çalışıyor doğal olarak. Bu diğer gelişmemiş ülkeler için de böyle. Bu durum sadece ekonomik değil. Ülkeleri ayakta tutan milli değerler yıkılarak ve ideoloji değiştirerek insanları kendi ülkelerine ve kültürlerine de yabancılaştırıyorlar. Bu, maalesef ülkemizde de son yirmi yılın sorunlarından biri. Sonuç olarak kimsenin kimseyi kaçırdığı yok. Herkes her yere mecburen kendi ayağıyla gidiyor. İnsanca muamele gördükçe de gayet verim sağlıyorlar. Yani 19. yüzyıl köleliğin bir miktar benzerini içsel motivasyonla yaptığımız için şu an onlardan daha verimli çalışıyor olabiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir