Kadına Şiddette Tek Suçlu Erkek mi?
Ülkemizde özellikle son on yılda kadına şiddet vakalarının artmasıyla bu konudaki araştırmaların, analizlerin, yazılan, çizilenlerin artması gerektiğini düşünüyorum. Daha önce de kadına şiddetle ilgili bir yazı yazmıştım. Buradan ulaşılabilir. Bir projem nedeniyle kadına şiddeti biraz daha ayrıntılı inceledim, örnekleri okudum, bazı sonuçlar çıkardım ve paylaşmak istedim.
Devamlı şiddet
Araştırmama başlamadan önce kadınların çoğunluğunun bir kere şiddet görüp bundan kurtulmaya çalıştığını düşünüyordum. Ancak okuduğum hemen hemen her vaka sürekli şiddet görüyordu. Bu kadınların çoğunun başka gidecekleri yer olmadığı için kendi ekonomik özgürlükleri de olmadığı için buna dayanmak zorunda kalıyorlardı. Ekonomik özgürlüğü olan azınlık ise boşandığında çevresinden tepki alacağını düşünerek bu durumu bir süre daha devam ettiriyor gibi düşünüyorlar. Bir kere şiddet gösteren erkeklerin genel olarak sürekli şiddet gösterme eğiliminde olması da bu duruma katkıda bulunuyor. Muhtemelen bu erkeklerin psikolojik destek alması gerekiyorken psikolojik destek almanın da toplumda hoş karşılanmaması nedeniyle tedavileri aksıyor. Bazı istatistikler korkunç gerçekleri yansıtıyor. Mesela şiddet gören kadınların yüzde onu hamileyken bile şiddet gördüklerini söylüyor.
Tek suçlu şiddet gösteren erkek mi?
Kendinden kas kuvveti yönünden daha zayıf aslında zayıf olmasa bile doğası gereği erkek kadar şiddete meyletmediği için genel olarak kurban konumunda birine şiddet göstermek adice görünüyor. Ama ben geniş resime baktığımda tek suçlunun, şiddeti gösteren erkek olmadığını görüyorum.
Ailelerin rolü ne?
İnsanı şekillendiren en önemli unsurun aile olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Şiddeti gösteren kişilerin ailelerinde de şiddet olayları görülüyor ve bu kişilerin özellikle çocukken şiddet görmüş olması kişilerin psikolojilerini derinden etkilemiş oluyor. Bir diğer şiddet davranışlarını tetikleyen şeylerden biri de erkek egemen toplum anlayışı. Kadının özellikle aile içi sosyal statüsünün zayıf olması, erkeğe muhtaç gösterilmesi erkeğe gereksiz bir güç veriyor. Başlık parası gibi uygulamalar kadını alınır satılır eşya konumuna getiriyor ve çoğu aile içi uygulamalar başlık parasına benzer etkiler doğuruyor. Daha da kötüsü erkeğin karısını dövmesi ve sözde disiplin sağlaması bazı çevrelerce kabul görüyor. Korkunç istatistikler diyor ki bazı durumlarda erkekler eşlerini dövebilir diye düşünen kadınların oranı yüzde 14.2’ymiş.
Ama çok enteresandır ki ben erkek ailesi kadar hatta belki de onlardan daha fazla suçlanacak birilerini daha buldum. Kadının ailesi. Çünkü gördüğüm kadarıyla kadının en önemli problemi kaçacak, kurtulacak, güvenecek başka kimsesi olmaması. Genellikle şiddetten muzdarip olan kadınların aileleri bu kadınlara sahip çıkmıyor, arkasında durmuyor. Ekonomik özgürlüğünü eline alamadan evlendirilmiş olması da ailelerin bir başka etkisi. Her ne kadar bu sonuçların oluşmasında sosyoekonomik faktörlerin etkisi olsa da ekonomik özgürlüğünü eline almış kadının bile periyodik şiddete maruz kalmasının sebebi boşanınca hor görüleceğine duyduğu inanç ki bunun da kadının bir nevi ailesinden gördüğü baskıdan kaynaklandığını düşünüyorum. Anlatılan hikayelerde öyle şeyler var ki koca dayağından kaçarken babasından daha beter dayak yiyenler var. Gerçekten inanılır gibi değil. Şiddetin olduğu evliliklerin yüzde kırkının kadınların kocalarını hür iradeleriyle seçtiği evlilikler olduğu görülüyor. Bana göre bu görüş de hatalı. Bugün sadece evlilik baskısı bile kadınların eş seçerkenki tercihlerini etkilerken evde ailesinden şiddet gören bir kadın çoğunlukla kurtulmak için evlenmeye karar verip yine şiddetten kurtulamıyor.
Devlet bu tablonun neresinde?
Neyse ki kadın sığınma evleri var onlar sayesinde kadınlar kurtuluyor dediğim noktada da farklı gerçeklerle karşılaştım. Tuğba Tekerek adlı bir gazeteci şiddet görmüş gibi polise başvurup bir kadın sığınma evine gidip üç gün geçirmiş ve yaşadıklarını yazmış.
Anlattıkları önce polis karakolunda başlıyor. Bu noktada da ben bir şeyler eklemek istiyorum. Şiddet sebebiyle polis karakoluna başvuran kadınların bazılarının ciddiye alınmadığı, sözde şiddet gösteren kişiyle uzlaştırılmaya çalışıldığı ve kadınların herhangi bir işlem yapmadan evlerine geri gönderildiği görülüyor. Bu, erkeklerin eşlerini dövmesinin memurlar tarafından bile normal görüldüğünü gösteriyor. “Olayı abartıyorsunuz burada sesiniz böyle çıkıyorsa evde kimbilir neler yapmışsınızdır”, “ben de karımı dövüyorum abla ne olacak bir şey olmaz.” gibi söylemler polis tarafından mağdur kadınlara verilen cevaplar arasında.
Tuğba Tekerek’in anlattıklarına dönersek, polis önce ne yapacağını bilemiyor sonra biraz araştırıp kadın sığınma merkezine gidebileceğini buluyorlar ve kadını nakletmesi için yetkilileri çağırıyorlar.
Sonra yazar 70 kadının sığındığı bir apartman dairesine götürülüyor. 70 kişi… Oturacak yer yok, yatacak yer yok. Herkes hasta, birbirlerine özellikle de çocuklara bulaştırıyorlar. Çoğu kadın burada yaşanmaz ki diyip dayağa geri dönüyor. Ancak sığınmazsa muhtemelen öldürülecek kadınlar mecbur kalıyor.
Benim zannettiğim gibi de öyle ömür boyu kalamıyorlarmış. En fazla üç ay kalıp iş bulduğunda gönderiliyormuş. Aylık 100 lira yardım ediliyormuş.
Yaratılan algıların etkileri
Özellikle her gün halkın gözü önünde olup ülke yönetiminde söz sahibi olanların “kadın erkeği eşit göremezsiniz fıtrata terstir” gibi çağ dışı açıklamalarının sosyokültürel seviyesi düşük çevrelerce zaten kadının konumu iyi değilken doğru bir örnek teşkil etmediği açık. Ayrıca hakkını arayan kadınlara, bir kesimin açıkça nefret göstermesi, dini ruhsal ilerleme ve insanlık gibi değil de alet olarak gören kesimce montaj haberlerle “ezanı ıslıkladılar” şeklinde halka kötü gösterilmeye çalışılması yarı nüfusunu kadınların oluşturduğu ve hakkını savunan, kadınlığıyla gurur duyan kadın sayısının da azımsanmayacak kadar çok olduğu bir toplumda mantık dışıdır.
Daha ötesi; dizilerde oynayan kadın figürler akıllı bizim kadınımız öyle olmamalı, kadın nafaka almamalı, kadın özgürse mutlu değildir, feminist kadın kaybedilmiş kadındır, kadınlar erkeğin üstünlüğünü kabul etsin, kadınlara haklar verip kadın olmayı unutturdular, güçlü kadın mutsuzdur tarzı yazılar yazıp hiç utanıp sıkılmadan bir de bu yazılara yazar diye kadın resmi koyanlar zannedildiği gibi trol değil, müslümanlığı yozlaşmış ve çağ dışı gösteren müslüman düşmanları tarafından finanse edilen, gençleri ve sosyokültürel seviyesi yüksek kitleleri islamdan uzaklaştırma projesidir.
Bu yazının revize hali kaynaklarıyla birlikte İndigo Dergisi’nde yayınlanmıştır. Burada