Bebekli Anne Blogu

Kültür SanatSiyasetTürkiyeYAZILAR

Persepolis Animasyon Yorumu ve Türkiye

Persepolis Marjane Satrapi’nin aynı ismi taşıyan otobiyografik çizgi romanından uyarlamadır. Marjane İran’lıdır. Ve gençliği İran İslam devrimine denk geldiği için oldukça enteresandır. Animasyon Fransa yapımıdır. İran’da yasaklanmış olması başka bir enteresanlıktır.

Yazının devamı spoiler içerir

Konuya gelirsek Marjane çocukken İran henüz şahlık dönemindedir. Modern bir hayat sürmektedirler. Ancak özgür olmadıklarından şikayetçidirler. Çünkü kimse şahı eleştiremiyordur. Eleştirenler hapse atılıyorlardır. Marjan ve çevresi sosyalist bir yönetimden ve özgürlükten yanadırlar. Şahı devirme uğruna islamcı gruplarla kol kola greve giderler.


Şah devrilir. Seçime gidilir ve yüksek oranda oyla islami parti seçilir. Marjan’ın ailesi durumu doğal kabul eder. Özgürlükle ilk defa tanışan halkın kafasının karışık olduğunu düşünür.


Ancak durumlar eskisinden daha beter hale gelir. Artık sadece düşünce özgürlüğü değil her alanda özgürlüklerini kaybetmişlerdir. Kadınlar zorla siyah çarşaflarla örtülür. Sokaklarda sürekli askerler insanların her şeyine karışmaktadır. Baskıyla karşılaşan Marjan daha bir asi olur. Halk gizli saklı partiler verip eski hayatlarını yaşamaya devam eder ancak özel hayatlarına sürekli karışan muhafızlar yüzünden hep diken üstündedirler.


Ailesi Marjan’ın eğitimi için onu Avrupa’ya gönderir. Orada pek iyi koşullarda kalamayan Marjan bir süre karşılaştığı özgürlükle açılır saçılır. Sonra ergenlik aşk acısı derken sokaklara düşer. Kimsenin birbirini umursamaması Marjan’ı rahatsız eder ve kendi isteğiyle İran’a geri döner.


İran’da bir süre depresyon takılan Marjan sonunda kendini toplar ve üniversiteye güzel sanatlar fakültesine gider. Aslında üniversiteye kadınları almaları ve hala güzel sanatlar bölümünü kaldırmamaları bakımından aşırı dinci değillermiş diye düşündüm. Tabii Marjan’ın çenesi durmaz. Sürekli yönetimi eleştirir. Tekrar aşık olur. Rahat flört edemedikleri için direkt evlenirler. Bir seneye de boşanırlar. Marjan ülkesinde yine yapamaz. Her ne kadar bir süre Avrupa’daki bencilliklerden bıkmış olduğu için Avrupa’ya gitmeyi reddetse de yine Avrupa’ya döner.

Film benim açımdan rahatsız ediciydi. Çünkü bizim gibi sosyal dönüşüm yüzünden kültürünü kimliğini kaybettiği için kendi ülkesine yabancı kalan birinden bahsediyor. Tabii onlardaki dönüşüm bizdeki gibi evrim değil devrim olduğu için daha agresif olmuş. Rahatsız edici benim için çünkü artık ne içerde ne dışarda hep yabancı kalıyorsun ve vatandaşlar olarak ülkene yabancılaştırılıyorsun. Bu duyguları çok iyi anlıyorum.

Göç etmek zorunda kalan biri nereye giderse gitsin artık yabancı olarak kalıyor. Dönsen yine yabancısın. Zor bir psikoloji. Avrupalıların çok bencil olduğunu kimsenin kimseyi umursamadığını başka yerlerde de duymuştum. Ancak bir süreliğine benim de Avrupa’da yaşama şansım oldu. İnsanlık açısından Türkiye’den çok farklı bir ortamla karşılaşmadım hatta insanlar birbirine gayet de yardım ediyorlardı.

Avrupa’da kimsenin kimseyi umursamıyor olması Türkiye’de herkesin el ele kol kolaymış gibi düşünülmesi biraz klişeye dönmüş durumda bence. Açıkçası ben öyle bir ortam görmedim Türkiye’de. Belki de eskilerden herkes daha bir birbirini tutuyormuştur bilemem. Ama benim gördüğüm ortam Avrupa’da bahsedildiğinden farklı değil. Kimsenin birbirini umursadığı yok. Herkes bencil. Herkes sadece kendini kurtarma derdinde. Bu uğurda ne etik ne değil kimsenin umrunda değil. Daha üstüne saygısızlık da var. Son dönemlerde dolandırıcılık çok daha yaygınlaşmaya başladı. Bence üstüne güvenlik sorunu da eklendi.

Dolandırıcılık olayının daha yaygın olduğu ülkeler mutlaka vardır. Ancak eli ayağı düzgün göç edilebilecek hiçbir ülkede işverenin işçisini dolandırması ve Türkiye’de gördüğüm pek çok şey pek mümkün değil. Objektif olmak istiyorum. Avrupa da pek güvenli değil. Orada da artan bir mülteci sorunu var ve maalesef bir güvenlik sorunu oluşturuyorlar. Ancak Dubai nasıl becerdiyse güvenlik konusunda gördüğüm en iyi yerlerden biri diyebilirim.

Yine objektif olursam saygı konusu da belki çelişkili olabilir. Ben Hollanda’da yaşamıştım ve Türk olduğumu söyleyince orada yaşayan bazı Türkler yüzünden biraz medeniyetsiz yerine koyuyor gibilerdi. Ancak biraz konuşup kendini kanıtlarsan da hızlıca fikirlerini değiştiriyorlardı benim denk geldiklerim. Dubai’de öyle değil. Diğer göçmenleri bilmiyorum ama burada Türkler çoğunlukla seviliyor.

Konuyu tekrar Türkiye’ye getirirsem, bence Türklerin birbirine karşı yaptıkları bencillikler insanın hayatını etkileyecek, konfor alanını bozacak seviyeye gelebiliyor. Dediğim gibi o sevgi dolu Türkler herhalde eskidenmiş. Belki kapitalizmin sosyolojik etkisidir. Önce Avrupa’da etkisini gösterip sonra bize geldiyse Türklerin birbirini tutması algısı o aralık yetişen nesilin gözlemleri olarak kalmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir