Vizyonsuzluk örnekleri
Bugünkü yazımda vizyonsuzluk örnekleri vereceğim. Aslında çok genel bir problem. Vizyonu olanın parası yok. Parası olanın da vizyonu yok.
Kendi sektörümde genel durum
Bunu ilk canlı canlı gördüğümde özel sektörde çalıştığım yerin hasta istatistiklerine bakıyordum. Arkadaşların sorunları liyakatti. Bizim meslekte dünyanın diğer tüm ülkelerinden farklı olarak fizyoterapistler ftr hekimine bağlı olarak çalışıyor. 2008’de çıkarılan kanuna göre fizyoterapide ftr hekimi olması yeterli, fizyoterapist olmasa da oluyor. Dünyada böyle değil. Dünyada fizyoterapide fizyoterapist has eleman. Fizyoterapinin planlayıcısı ve uygulayıcısı fizyoterapistler. Ftr hekimleri fizyoterapinin uygulayıcısı pozisyonunda değil planlama pozisyonundalar. Ancak fizyoterapist ücreti hekimden çok daha az olduğu için artık dünyada her yer sadece fizyoterapist çalıştırıyor. Hekimin olması gereken yerler mutlaka oluyor. Ama onu da zaten ortopedi, nöroloji gibi branşlar hallediyor. Ortopedist ve nörolog bizimle birlikte ftr hekimi olsa da çalışıyor olmasa da çalışıyor zaten. Fizyoterapiye has ayrı bir branş yok. Fizyoterapinin farkı tedavi farklılığı. Ftr’ye gelen hastalıkların hepsi ortopedi, nöroloji gibi belli branşlarda zaten.
Şimdi işveren mesela ftr hekimine 10k ödüyorsa fizyoterapiste 1k ödüyor, asgari maaşlı işçisine de 0.5k ödüyor. Şimdi yurtdışında fizyoterapist maaşı biraz daha yüksek 3k diyelim mesela ama 10k ftr hekimine ödemeyince daha hesaplı oluyor. Özellerde vatandaş daha çok ödemiyor, devlette de sigortalara daha az yük olunuyor.
Şimdi Türkiye’de fizyoterapide fizyoterapist çalıştırma zorunluluğunun kalkmasıyla özellikle özel sektör elindeki fazla elemanı fizyoterapist olarak çalıştırmaya başladı. Ancak fizyoterapi dört yıllık zorlu bir yüksek öğrenim. Fizyoterapist olmayanlar pek de fizyoterapi yapamıyor. Çünkü fizyoterapiyle ilgili fikirleri yok. Yani ftr hekiminin olması bir işe yaramıyor. O çok da özellikli olmayan bir reçete yazıyor. Ama sonra gittiğiniz kişi ne bu reçeteyi sizin durumunuza göre özelleştirebiliyor ne de tedaviyi uygulayabiliyor. Yurtdışında fizyoterapide fizyoterapist zorunlu eleman. Sağlık bakanlıklarına bağlı fizyoterapi merkezleri ve hastanelerde lisanssız fizyoterapist çalıştırılamıyor. Yani adamlar sağlığı çok da önemsiz göremiyorlar.
Kısaca Türkiye’de cebinizden daha fazla para çıkarken karşılığında tedavi göremiyorsunuz. Buna alternatif olarak artık fizyoterapist arkadaşlar kendi sağlıklı yaşam merkezlerini açmaya başladı. Eğer ciddi bir sağlık probleminiz varsa ki fizyoterapilik konular ağrılı, günlük hayatı etkileyen, tedavi edilmezse ciddi sakatlıklara yol açabilen rahatsızlıklardır, ister istemez bir fizyoterapist bulmak zorunda kalırsınız.
Hasta kaybı
Neyse bu kurumlarla alakalı değil. Kanunlarla bu şekilde belirlenmiş. Şimdi ben özel hastanede çalışırken epey hasta baktım. Çünkü çok başvuru vardı. Hepsi derman arıyordu. Sırada beklemelerini istemiyordum. Ancak hastanede pek memnun kalamadım açıkçası. Öyle olunca devlet sektörüne geçtim. Ben gidince yerime fizyoterapist almadılar. Bir yıl sonra devlet ceolarıyla yaptığımız toplantıda şehirdeki bütün hastanelerin cirolarını detaylı istatistikleri elime geçti. Benden sonra hasta bakılmadığı için ciddi maddi kayba uğramışlar.
Şimdi buradaki vizyonu gerçekten anlamıyorum. Bir iş yerin var. Hizmet karşılığı para kazanıyorsun. Elemanına verdiğin ücret elemanın kazandırdığının en az onda biri. Elemanına sırf o parayı vermemek için on katı paradan vazgeçer misin? Yani ben anlamıyorum. Giderini azalttın ama karşılığında tüm gelirinden oldun.
Başka vizyonsuzluk örnekleri
Daha anlamadığım o kadar çok şey var ki. Bir adam vardı. Cafe açma hayali vardı. Cafe için çok fazla harcama yaptı. Artık içerisi çok şık görünen bir cafeydi. Profesyonel deneyimli biriyle işi yürüteceklerdi çünkü adamın kafe deneyimi yoktu. Dünya mutfağını, kahve kültürünü hiç bilmiyordu. Daha önce sadece kantin işletmişti. Profesyonel kişi menü hazırlamaya geçti. Ancak sonra cafeyi açacak kişinin parası kalmamış o yüzden iş iptal oldu ve profesyonel biri yerine günlük maaşla 18 yaşından küçük çocukları sigortasız çalıştırmaya başladı. Adam birkaç yıl şık kafenin içinde büfe işletti. Simit, çay sattı. Müşteri yorumları korkunçtu. Sonra kapattı.
Aynı adam çalışanlarına çalışmalarının karşılığında sigorta ve maaş ödeyemeyeceğini açıkladığı gün yeni işletmesi şerefine kurban kesti. Bu da islamda vizyonsuzluk sanırım.
Başka bir arkadaş bir iş yapmak için malzeme aldı. İşçisine de malzemeye ödediği kadar ödeyecekti ama ödemek istemedi. Halbuki başta anlaşırken işçiye aynı ücreti söylemişti zaten yani işçi sonradan fiyat uydurmadı. Ama arkadaş işçinin sonradan bedavaya çalışacağını düşünmüş olmalı işçiye o parayı vereceğime malzemeleri çöpe atarım dedi. Öyle de yaptı. Sonuçta o işten para da kazanamadı, malzemeden de zarar etti.
Kısaca insanlar işleri olsun istiyor ama çok gideri olmasın istiyor. İşyeri açınca bitiyor sanıyorlar. Müşteri neden geliyor, yaptıkları işin kalitesi, profesyonelliğini düşünmüyorlar. Sürekli değişen mutsuz elemanların olduğu yerde müşteriler ne düşünür umursamıyorlar.
Ayrıca fark ettiğim bir şey de insanların belli bir planlarının olmaması. Mesela üstteki cafe örneğinde adam tüm parasını cafenin içine veriyor ve sonra hiç parası kalmıyor. Şahsen işçiye ödeyecek param yoksa işçi almam işin başına ben geçerim.
İş sürecinde anlaşılmıyor ama baştan sona bakıldığında vizyonsuzluktan da öte aptallık gibi.
Acaba?
Ancak burada belki de hesaba katmadığım iki husus var. Birincisi bu adamlar zaten kaldıramayacakları yükün altına giren aptallar. Zaten vizyonu olan param yok diye hiç zarar riski almaz başkasının işinde çalışır. Bu mantıklı. O zamanda ilk verdiğim hastane örneği oturmuyor. Çünkü parası olmayan adam hastane açmaz.
Diğer husus da belki de adam işçiye iş yaptırıp üstünden para kazanıp işçiye para vermeyip dolandırarak iş yapacak. Bırak müşteri memnuniyetini müşteriyi dolandıracak. Bu da dolandırıcı vizyonu.
Z Kuşağından vizyonsuzluk örnekleri
Z kuşağı biz y ve x kuşakları kadar aptal değil. Son teknolojiye ve trendlere adapte olabiliyorlar. Çok mantıklı fikirleri var. Ancak onlarında vizyonsuzlukları var. Mesela kendilerini bir Elon Musk’la karşılaştırıyorlar. Özgüvenlerinin yüksek olması iyi ama çok çaba harcamadan bir yılda bir Elon Musk olacaklarını zannediyorlar. Sanki herkes kucak açmış onları bekliyor. Herkesin para kazandığı yöntemi bulup onlar da aynı şeyi yaptıklarında ilk ve tekmiş gibi hissediyorlar. Çok bicikler. Bir yılda Elon Musk olacakları için (!) aşırı harcama yapıyorlar. Minimum başlayıp iyi kazanırsam işi büyüteyim kafası yok. En üstten başlayacaklar.
Başka bir z kuşağı vizyonsuzluğu, bu yazımda gezginlikle gurbetçiliği birbirine karıştırıp takipçilerini ezerek ego kasan bir çiftten bahsetmiştim.