Osmanlı ve Türkiye’de Dini Dönüşüm

Bu yazımda bir sosyolojik dönüşümü daha inceleyeceğim. Gerçi bu dönüşüm halen devam etse de hatta son dönemlerde hız kazansa da ben biraz daha Osmanlı’daki kökenlerine ineceğim.

Öncelikle dönüp bir kendimize bakmak istiyorum. Bugün islam alemine baktığımızda Türklerin diğer islami topluluklardan daha farklı olduğunu görüyoruz. Konuyu araştırmadan sallarsak bu farkın çağdaş Türkiye Cumhuriyet’inin kurulmasından kaynaklı olduğunu düşünebiliriz. Ancak biraz daha objektif olarak sorarsak, acaba Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşu gerçekten Türklerin yaşam tarzını değiştirdi mi yoksa onları daha özgür bir ortamda korkusuzca yaşamasını mı sağladı? Gerçekten sizce yaşam tarzı değiştirmek bu kadar kolay mıydı? Biraz tarihe bakınca aslında Türklerin ezelden beri dine bakış açısının pek de değişmediğini görüyoruz.

Peki neydi bizi diğerlerinden ayıran şey? Öncelikle aslında tüm Türkmen kökenlilerin Alevi orijinalli olduğunu belirtmek gerekli. Birazdan yazacağım pek çok sebepten dolayı çoğu mezhep değiştirmek zorunda kalmış. Orijinal inancını koruyabilmiş olanlar da fark ettiyseniz kuş uçmaz kervan geçmez dağ başlarına taşınmışlar. Resmen saklanmışlar yani. Konu hakkındaki yanlış bilinen şeylerden biri de Türk Aleviliğinin Şiilikle aynı şey olduğu. Ancak Alevilik, kökenini hem Şiilik hem de Sünnilikten alan aslında daha çok da tasavvuftan alan bir mezhep. Aslında Hanefilikte de olduğu gibi bir mezhep de değil çünkü Muhammedi İslamdan bir kopuş söz konusu değil. Daha çok Ehlibeyte biat edilmiş. Bugün halen Türkler çocuklarına Alevi isimleri verir belki de fark etmeden. Çünkü hepimizin kökeni aynı. Tasavvuf ise bizi tengrici tarihimize ve kültürümüze bağlayan islamla bütünleştiren bir düşünüş.

Türk Sünniliği de başlangıçta Alevilikten çok farklı değilmiş. Zaten Sünnilik kelime anlamı olarak peygamberin yolunda yürüyen anlamına geliyor. Zaten dinin peygamberi o olduğu için aslında herkes aynı yolda yürüyor. İnsanlar zamanla birbirinden ayrılıp kendini farklı yerlere koymaya başlamış. İslamda Maturidi ve Eşari itikatlar var. Maturidi akılla doğru yolun bulunmasını savunurken Eşari nakille yoluna devam ediyor. Burada akılcıl olan Maturidi itikat olmasına rağmen islam dünyasında pek yer bulamamış. Ancak bizim mezhebimiz olan Hanefilik’te yer bulmuş. Oldukça özgürlükçü olan Hanefilik daha çok Türkler ve diğer Türkmenler tarafından benimsenmiş. İşte bu yüzden diğer islam ülkelerinden oldukça farklı olduğumuzu düşünüyorum. Diğer mezhepler Eşari itikadı benimsemiş.

Aslında bunları araştırıp öğrendikçe özellikle kendi tarihimiz ve benliğimizde kaçınılacak bir şey olmadığını fark ettim. Çünkü bugün İslam adı altında dayatılan akıl dışı olan pek çok şeyi zaten biz benimsememişiz. Bizim benliğimizde ve geçmişimizde yok. Sadece birazdan bahsedeceğim sosyolojik zorlama dönüşümler yüzünden farklıymışız ya da değişmemiz gerekiyor gibi düşünüyoruz. Bu zorlamalar da aslında ters tepki yapıp pek çok gencin bunu reddedip ateizme kaymasına sebep oluyor. Bunun için eğitim şart ancak bütün bunları ben de kendim buldum. Demek ki eğitimimizde cidden bir eksik var. Nitekim Atatürk de öze dönüş politikasında özellikle de ana dilde din politikalarında Hanefiliğe dönüşü benimsemiş. Ancak bu nedense bugün dinsizlik olarak görülüyor.

Tarihe baktığımızda Osmanlı’nın kuruluşunda tasavvufi Bektaşi etkiyi çok net olarak görüyoruz. Osmanlı’nın kurucuları Bektaşi Aleviymiş. Osmanlıdaki din algısını tüm milletlere ve dinlere eşit uzaklıkta olan Fatih Sultan Mehmet bozmuş. Aslında o dönem için daha laik bir yönetim istemiş. Topraklarına geniş hristiyan çevreleri de eklemesiyle kendini onların da padişahı ilan etmiş. Aslında döneme göre oldukça eşitlikçi ve hümanist bir yaklaşım. Devletin içindeki Bektaşi etkisi bu dönemde tasfiye olmuş. Yavuz Sultan Selim doğu diyarlarını Arap ülkelerini de fethedince oralardan divana Eşari itikada mensup Arap şeyhülislamlar getirmiş. Bu şeyhülislamlar doğal olarak Arap milliyetçisiymiş. Milliyetçiliğin bugün bile çok önemli bir akım olduğu düşünülürse o dönemki etkisini dinle olan tarihi ilişkisini de düşünürsek tahmin edebiliriz. Türk kültürü de baskın, kadim bir kültür olduğu için yok etmesi güç tabii. Zaten o dönem güçlü olan ülkenin Türk ülkesi olduğu göz önünde bulundurulunca bizim kültürlenmemize insan şaşıyor. Bunun bulabildiğim en muhtemel sebebinin annelerinden dolayı Türklükle alakası kalmayan padişahlar olduğunu düşünüyorum. Geçen yazımda daha ayrıntılı anlatmıştım. Özünü unutan padişahların tahtta kalmak için popülist söylemlere gitmeleriyle sonuç bu olmuş.

Aslında Osmanlıdaki Türk Aleviliği ve Türk Sünniliği düşmanlığının dinle alakası yok. Tamamen Türk düşmanı olduklarından kaynaklanıyor. Alttan üste birileri rüşvet alıp halkı yedikçe halk daha sefil hale düşmüş ve doğal olarak pek çok isyan gerçekleşmiş. Feodalizm, despotizm tarzı yönetimler zaten bu şekilde son bulmuş. Tek isyan eden millet biz değiliz yani. Daha önce de söylediğim gibi insanlığı geliştirmemiz için bu tarz dönüşümler şart. Ancak Türkler isyan ettikçe padişahlar daha bir Türk düşmanı olmuş. Dini kullanıp en çok da en büyük kitleyi oluşturan Alevilerin peşine düşmüşmüşler. Din her zamanki gibi kullanılmış yani.

Burada iki padişahı da savunmak istiyorum. İkinci Mahmut kalan tüm Bektaşiliği yok etmekle itham ediliyor. Aslında adamın derdi askeriyeyi modernleştirmekmiş. Tabii ki yeniçerilik ilk dönemde ortaya çıktığı için Bektaşilikle ilişkisi varmış. Devşirmelikle alakası olmayan yeni profesyonel ordunun kurulmasına en büyük engel yeniçeriler olduğu için kaldırılması gerekiyormuş. Bu mücadele de muhtemelen Bektaşi karşıtlarından destek almıştır. Sonuç olarak yeniçeri ocağının kapatılmasıyla Bektaşi tekkeleri de kapatılmıştır.

İkinci Abdülhamit de ciddi bir dağılma dönemine denk gelmiş bir padişah. Rusların politikasına karşı insanları bir arada tutan başka bir politika bulmalıymış. Elinde de sadece müslüman topluluklar olduğu ve karşıt düşünce milliyetçilik olduğu için panislamizm politikası gütmüş. Dindarlığından değil yani amacı ülkeyi bir arada tutmakmış. Ancak başarılı olamamış.

Benliğimizden koptuğumuz bu süreç halen devam etmekte. Aslında islam dünyasının en modern ülkesi olarak başat ülke olduğumuz biliniyor. Bugün tüm Arap ülkelerinin bize özenmesi bizim dizilerimizi bizden çok izlemeleri bundan. Onlar modernleşmeye ve dönüşmeye çoktan başladı. O yüzden vahabileşme aslında diğer islam ülkelerinde çok yaygın değil. Vahabilik kendine sünni diyen başka bir mezhep. Oldukça uç bir noktaya giden bir grup. İşte bizde de şu an benliğimizi zorlayan akım bu. Çünkü fundanentalizm denilen dinde aşırı radikalleşme de ortaya çıkan başka bir ideoloji.
Ancak bu radikalleşmelerin Amerika’nın yeşil kuşak projesinde olduğu gibi destek bulduğu için artarak devam ettiğini görmekteyiz. Hanefilik gibi akılcıl yaklaşımlar bugün sömürülmemizin önüne geçebileceği için geçmişte olduğu gibi dini kullanmak etkili bir alternatif. Bugün dünyayı ele geçirmiş olan sistem olan kapitalizm sürdürülebilir olmadığı için babası feodalizmde de olduğu gibi birilerinin kurban olarak seçilmesi ve sömürülmesi gerekiyor. Emperyalizm halen devam ediyor.


Aslında kapitalizmin de protestanlıktan geldiği düşünülürse bizdeki sözde muhafazakarlar haklı. Bu haçla hilalin savaşı. Sıkıntı cehaletten dolayı aslında yanlış tarafta olduklarının farkına bile varmamaları. Binlerce yıldır dünyada varolmuş bir türüz. Siyasette artık tilkilerin aslanlardan daha iyi olduğu biliniyor. Düşünsenize bir fikri bitirmek isteseniz bunu açık açık mı yaparsınız? O zaman o toplumda direniş başlatmış olmaz mıydınız? Halbuki sistemde çatlak bulup ona odaklanmak sonunda herkesin durumun sürdürülemez olduğuna ikna ederek bitirmek daha mantıklı. Bunu düşünebilecek kadar da deneyimimiz var artık. O yüzden bugün asıl kökenimiz olan Alevilik ve Hanefilikten uzaklaştırılıyor ve unutuyoruz. Çünkü çatlaklar orada değil.

İnsanlar muhafazakar olmaya yani içinde bulunduğu durumu sürdürmeye çalışıyor. O yüzden insanoğlu kapitalizme alternatif bulacağına sürdürüyor. İşte dünyada bu sistem değişmesin diye biz değişmek zorundayız. Evet özellikle de biz Türkler. İçimizdeki bu yabancılaşma ve agresyon da bu yüzden.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir