Türkiye’de Yeni Milliyetçilik Anlayışı

Milliyetçilik kavramı bugün ülkede bir avuç güç kazanmış kişinin düşüncesine ters düşen herkese vatan haini lafını yapıştırmaya dönüşmüş durumda. Peki zamanla milliyetçilik nasıl böyle içler acısı hale geldi bunu beraber anlamaya çalışalım.

Öncelikle milliyetçi derken her milliyetçiden bahsetmediğimin altını çizeyim. Şahsen ben de milliyetçiyim ama bahsettiğim popüler milliyetçilik.

Fransız devrimiyle birlikte feodal düzen yavaş yavaş yıkılmaya başladı ve tüm ülkelerde cumhuriyetçi rüzgarlar esmeye başladı. Unutulmamalı ki yönetim biçimlerinin değişimi insanlığın evrimiyle doğru orantılı. Önceden insanlığa köle ve efendi sistemi hakimken insanların daha eşit olduğu ve yönetimde söz sahibi olduğu yönetim biçimleri yaygınlaşmaya başladı.

Ancak bu yeni gelen özgürlüğün belli sınırları olmalıydı. İmparatorluklar birer birer yıkılmaya başladı. Ortaya çıkan grupları bir arada tutan belli fikirler olmalıydı. İşte modern milliyetçilik fikri bu dönemlerde doğdu.

Bu yeni sistemde ayakta kalamayan imparatorluklardan biri de Osmanlı’ydı. Gayrimüslim milletler zaten bir takım vergilerden sorumlu oldukları için özgürlüklerinin peşine düştüler. Rahat yaşayan müslüman halklar dahi diğer ülkelerce kışkırtılıp Türklere savaş açtı. Sonunda kaçınılmaz son gerçekleşti. Yeni kurulan Türkiye’de insanları bir arada tutan şey milliyetçilikti.

İktidarın söylemleri ve milliyetçilik arasındaki ilişki

Daha önce de yazdığım üzere tarih baştan yazılıp çeşitli söylemler oluşturuluyor. Yeni tarih anlayışı eskisine meydan okuyor ve kendince onu çürütüyor. Şimdi biraz bunlardan bahsedeceğim.

Yeni tarih anlayışı, cumhuriyet dönemi tarih anlayışını eleştiriyor çünkü sözüm ona Türk tarihini Türkiye Cumhuriyeti’yle başlattığını iddia ediyor. Yeni tarih anlayışı, Türklerin tarihine Selçuklu ve Osmanlıyı da kattığı için daha kapsamlı olduğunu iddia ediyor. Halbuki tam tersi. Cumhuriyet dönemi tarih anlayışı, Türklerin islamı kabul etmeden önce de var olduklarını devletler, medeniyetler kurduğunu iddia ediyor. İlkokulda gördüğümüz Türk tarihi Hunlardan başlar. Ve gerçekten de Türk tarihi çok daha öncelere dayanıyor ve Türklerin islamdan önce hali hazırda bir kültürü ve dini vardı. Kısaca iddia edilenin tersine cumhuriyet dönemi tarih anlayışı daha kapsamlı.

Yeni Türk tarih anlayışı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlıyla ilişkisini tamamen kesmesini eleştiriyor. Ya ne yapılacaktı bunu ben alamıyorum. Sonuçta Osmanlı bir aile ve kullarının olduğu bir devletti. Cumhuriyet gelmiş ya ne yapılacaktı?

Kültür bir noktada farklılaşmış olabilir. Çünkü muhtemelen geniş Arap coğrafyasını ele geçirdikten sonra elinde tutmak isteyen osmanlı zamanla Türklüğünü kaybedip Araplaşmış. Osmanlı dağılırken de isyan eden arap topluluklarından sonra insanların kendine güveninin de tekrar sağlamlaşması için kendi özümüze, değerlerimize, kültürümüze dönmemiz daha hayırlıydı. Nitekim karşıt fikirde olanlar dahi ülkenin gayet iyi bir duruma geldiğinin farkında. İşte cumhuriyet döneminde dil ve tarih devrimi gerçekleşti ve Türklük ön plana çıktı. Artık başkasının gölgesinde başkasının kültürünü yaşayan bir millet değildik. Zekiydik, çalışkandık.

Milliyetçilik anlayışının tarihsel altyapısının değiştirilmeye çalışılmasının gerekçeleri böyle. Milliyetçilik fikrinin kendisine baktığımızda milliyetçilik fikrinin zaten Atatürk’ten sonra bir miktar değiştiğinin işin Türklükten çok islamcılığa evrildiğini görüyoruz. Mevcut iktidarın ideolojisi de bu yeni milliyetçilik fikrinden Türklüğü çoğunlukla çıkararak oluşturulmuş. Aslında elde kalan milliyetçilik değil ümmetçilik. Bunu da pek çok yerde ifade ediyorlar zaten. Ancak özellikle son dönemlerde bu durum sanki milliyetçilik gibi servis ediliyor.

Şimdi yine milliyetçilik fikrinin tarihine geçersek önce milliyetçiliğin Atatürk’ün icat ettiği bir temel olmadığının altını çizmek gerek. Fransız ihtilalinden sonra bu fikirler Osmanlı’da yeşermeye başlamış. Halifeliğin balkanlarda geniş toprak kaybettikten sonra arap coğrafyasını elde tutmak için icat edilmiş bir kurum olduğunu önceki yazılarımda belirtmiştim. Nitekim bu konuda arapları kandırabildiğimiz söylenemez ancak Osmanlı açısından yanlış bir politika olduğunu da söyleyemem. Dediğim gibi Arap coğrafyasını da kaybettikten sonra milliyetçilik fikri son şeklini almış ve aslında cumhuriyet dönemi milliyetçiliği Osmanlı’dan köken alıyor. Zaten Osmanlı’yı ne aşırı geri bir ülke olarak ne de 1453’ten sonrası hiç yaşanmamış gibi kabul etmek lazım. Osmanlı’da aydınlanma hareketleri en geç 3. Ahmet döneminde başlayıp 2. Mahmut döneminde altın çağını yaşamıştır. Atatürk’ün de eğitimini fikirlerini bu aydınlanma çağından ayırmamız yanlış olur.

Yalnız benim bu aslı ümmetçilik olan yeni milliyetçilik anlayışı konusunda anlayamadığım çok nokta var. Çünkü işin içine din girince kapsam hem çok genişliyor hem çok daralıyor ve yoruma çok fazla açık kalıyor. Din dediğin Afrika’dan güney pasifiğe kadar geniş bir coğrafyada pek çok millet içeren bir kapsam. Ama aynı zamanda dinin doğru ya da yanlış yorumlanmasıyla oluşmuş binlerce mezhep ya da tarikat düşünüldüğünde de çok dar bir kapsam çıkıyor. O yüzden en mantıklı çıkar yolu kimsenin dinine ve mezhebine karışmayan laiklik oluyor. Nitekim belki de baskıyla eski sistem değiştirilmeseydi kadın erkek eşitliği sağlanamayacaktı. Bu belki de toplumumuzu kurtaran en önemli faktör oldu. Çünkü toplumu oluşturan nüfusun yarısı kadınken diğer yarısı da kadınların elinden geçiyor.

Atatürk’ün getirdiği yeniliklerle medeniyeti yakaladığımız doğru. Pek çok islam ülkesi Osmanlı’dan ayrıldıktan sonra diğer ülkelerin eline geçti ve ister istemez onlar da batı kültürlerini benimsediler. İster kabul edelim ister etmeyelim bugün çoğu ülke batı kültürünün etkisi altında. Yani bugün iktidar bizi kendi icat ettiği bir kültürün etkisine sokamazsa başka ülkeden etkilenme şansımız yok çünkü bir iki ülke dışında herkes aynı istikhamette ilerliyor.

Ancak bu konuda islam medeniyetleri olarak çok komplekse girmek istemiyorum. Çünkü batı medeniyetleri dediğimiz medeniyetler zamanında çok geri kaldıkları için tepki olarak çıkan toplumsal olaylar sonucu aydınlanmaya başlamış. Halbuki doğu medeniyetleri her zaman belli bir ilerleme içindeymiş ve bu durumda ciddi bir halk tepkisi oluşmamış. Hatta ve hatta zamanında Türkler kendi dinlerini değiştirip müslümanlığı kabul ederken bu arap dünyası zamanın en gelişmiş medeniyetiymiş.

Buradan da anlaşıldığı üzere tarih boyunca tüm milletler kültürler ve kültürlenir. Biz de şu ana kadar kültürlendik ve kültürledik. Uzun süredir daha çok batı medeniyetinden kültürlendiğimiz için tepki oluşuyor gibi görünüyor. Tabii ki insanoğlu her zaman alıştığını korumak ister. Ancak değişen kültürümüz de tamamen bize ait bir kültür değil. Biz de zamanının en gelişmiş medeniyeti olan islam kültüründen etkilenip kendimize ait pek çok şeyi değiştirmişiz. Hatta bence eski kültürümüzden asimile olarak biraz da hata etmişiz. Devran değişirken hiç kimse değişmeden kalamaz. Önemli olan uyum sağlarken bazı değerlerimizi ve özümüzü unutmamak.

İktidarın eylemleri ile milliyetçilik arasındaki ilişki

Söylemlerden bahsettikten sonra biraz da icraatlere geçmek istiyorum. Bence icraatlarla bu söylemlerin çok alakası yok. Genç nüfusumuz yeterli olmasına rağmen dışardan kapasitenin üstünde göç kabul etmemizin istihdamın hali de ortadayken milletimizin hayrına olmadığı kesin. Tek açıklaması nüfus yoğunluğunun değiştirilmesi. Ancak bununla ne amaçlanıyor emin değilim. Her ne ise milliyetçilikle alakası olmadığı kesin.

Yeni milliyetçilik anlayışının halk üzerindeki etkisi

Kısaca iktidarın milliyet söylemi Türklük kavramının dışında kalırken kemalist milliyetçiliği reddediyor. Ancak iktidarın karşısında kemalist milliyetçilikle yetişmiş bir halk var. Bu da pek tabii tepkiye yol açacaktır.

Örneğin söylemlerden biri iktidarın baz aldığı parti istanbul’un yönetimini 1994’te alınca yeniden fetih gibi algılanıp kutlamalar yapılması. Halbuki bizim yetiştiğimiz öğrendiğimiz tarihe göre istanbul Türklerin elindeydi. Ve bu kesimin türkçülüğü reddettiğini biliyoruz. Yani yeniden fetih derken istanbul Türklerin elinden alındı gibi mi algılanıyor? Bence hiç hoş bir durum değil.

Küreselleşmenin etkileri

Şu bir gerçek ki milliyetçilik tüm dünyada zayıflıyor. Artık en gelişmiş ülkeler ve şehirler çok uluslu, ortak bir dil konuşulan yerler. Önceden devletler milliyetçlikle sınır kazanmıştı. Ancak şu an çok daha farklı bir düşünce hakim. Bu devletlerin yine ayrılmayacağı anlamına gelmiyor.

Yeni düzende gelişmiş şehirler sundukları imkanlar olarak çoğunlukla vasıflı insanları çekiyor. Milliyetçilik duyguları zayıflayan insanlar da bu imkanları görünce ülkelerinden ayrılmakta tereddüt etmiyor. Bu yüzden klasik milliyetçilik fikrinden bağımsız bir iktidar bu yeni düzen için biçilmiş kaftan. Maalesef gelecekte devletlerin milliyete göre değil vasıfa göre ayrılacağını düşünüyorum. Bu da bana göre insanlar arasındaki eşitsizliği daha belirgin hale getirecek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir