Bebekli Anne Blogu

KadınKültür SanatYAZILAR

Türk Dizileri ve Metres Meselesi

Son senelerde Türk dizileri içindeki zihniyetten hakikaten bunaltı geldi. Tarihi dizileri bir kenara koyuyorum. Hep fakir kız zengin oğlan, hep mi erkek zengin olur, hep mi kız fakir olur. Bu Türk dizileri zaten Türk ailesinin bozuk zihniyetini pekiştirmekten başka bir işe yaramıyor. İşte kızlar kendilerinden üstün erkeklerle evlenmeli, kızlar erkekten üstün olmamak için kendini çok da geliştirmemeli, erkeğin üstüne çıkmamalı… Mal gibi kendini belli bir zenginlik göstergesine yani aslında paraya satmalı vb. Hayır zaten toplumdaki mevcut zihniyet bu. Bu Türk dizileri de bunu pekiştirmek harici başka şey yapmıyor. Ama artık Türk dizileri bu mevcut duruma bir şeyler eklemeye başladı. Acaba neler? Birkaç tane dizi izledim. Aslında izledim desem yalan olur ilk bölümlerinin sahnelerini izledim yoksa büyük zaman kaybı.

Yazının devamı spoiler içerir.

Üç Kızkardeş

Üç kızkardeş isimli bu dizide üç kızkardeş var ama aslında sadece tek kızkardeşin hikayesini anlatıyor. İki küçük kız kardeş üniversiteye hazırlanırken asıl ana karakterin geçmişi karanlık. Karanlık derken cidden dizide bahsi geçmiyor. Kız ne okul okumuş ne işi var. İşte sokakta salınınca güzelliğine herkes bakıyormuş. Tek işlevi bu gibi. Kadın da maşallah İngiltere prensesi gibi giyiniyor. Sözde fakir ama prenses kıyafetleri giyen bu ablamız bir yalıda yaşıyor. Mutlu bir aile hayatları var. Her akşam rakı balık meze… Keyifleri keyif. Buna rağmen bir ara galiba gözden kaçar diye ‘biz bu deri terliği nasıl ödeyeceğiz ben hiç hayatımda deri ayakkabı giydim mi?’ falan repliği geçiyor. Ee yalı?? Her akşam rakı balık… Çocuğuna flüt alamayan adam gibi olmuş.

Evlilik sonrası

Neyse bir aile oğlunu bu kızla zorla evlendiriyor. Kızın ailesi de bunlar zengin diye hemen veriyorlar kızı sorgusuz sualsiz. Ee hani sevgi dolu bir aileydi? O ailenin de zeytinlikleri var da oradan çok zenginler. Bilmesem bu işten zengin olunmayacağını o da beynimi yakmayacak. Ama o kayınvalide sürekli vay efendim ben Çüçan Korhan diye dolaşıyor. İsimler de bir enteresan Rüşan değil Rüçan hatta Çüçan diyorlar. Oğlanın adı da Soner değil Somer. Neyse.

Öyle dolaştığı için mi zengin sanıyorlar onu da tam çözemedim. Yoksa ötekinin babası devlet memuru müdür falan aileden de yalı kalmış belli ki. Evin kadını da para yeter diye öğretmenliği bırakıyor. Yani aslında kızın ailesi daha üst seviye gibi bakınca ama işte diziye göre bunlar fakir diğerleri zengin. Her neyse. Oğlanın da başka sevgilisi var. Kızı evlendikten sonra terk ediyor. Kız da oldukça mal. Bir hafta boyunca evden çıkmıyor, yiyecek içecek almıyor, yemek yapmıyor, aç kalıyor. Kızı da tam bulmuşlar beyin yok. Hani klasik Türk filmi karakteri diyeceğim de Yeşilçam böyle değildi. Ne diyeyim hani bu kameralara çıkıp mağaradan konuşan neandertaller vardır. ‘Erkek kadından elbette üstündür’ diyen. İşte onların hayalindeki kadın karakter. Sonra eve kayınvalide geliyor. Kızı döve döve hastanelik ediyor. Hayır aç kaldığından değil. Adamı elinde tutamadığından. Nasıl? Beyin kaşıntısı başladı değil mi?

Dahası…

Dahası var. Kız hastaneye getirildikten sonra hemşireler ısrar ediyor darp raporu düzenlenecek diye. Bu ‘yok darp değil merdivenler düştüm’ falan diyor. Kızı röntgene götürmeye çalışıyorlar kırık falan var mı diye. Kız hastane penceresinden kaçıyor. Beynim kanadı yemin ederim.

Sonrasını izlemeye gerek görmedim ama annesi sürekli dayan kızım, başımızı önümüze eğdirme kızım, insan içine nasıl çıkarız, sokakta nasıl yürürüz falan fıstık dediği sahnelere çok geldim.


Hikaye 90’ların sonunda geçmesi insanı biraz rahatlatmıyor. 90’larda ben de yaşamamış olsam tamam diyeceğim. Metal müzikle kafa salladığımız partilerin dibine vurduğumuz dönemler. Ne zaman böyle kız boyun eğdirsin, erkeği elinde tutamadı diye dayak yesin. 50’ler belki. Ama 90’lar değil kesinlikle. Zaten kıyafetler de 80’ler…

O Kız

Bir başka fenomen. I am Sam ya da 7. Koğuştaki mucizeyle, Bir Başkadır’ın başarısız bir karışımı. Yüzünde sadece tek bir ifade olan temizliğe giden bir kız gittiği zengin fenomene aşık olur. O da ona taciz eder. Beyin yanması. İşte sonra yine aynı muhabbet. Başını öne eğ. Sesini çıkarma. Kimsenin yüzüne bakamazsın. Bekaret kontrolü yapılacak, masumiyetini ispatla…

İşte şu birkaç seneye kadar dizilerle kapitalizmin Türk aile yapısını bozması, kızların zengin erkeklere kendini satması pardon kendini evlendirmesi zihniyeti pekiştirilmişti. Peki bunlar ne şimdi? Kapitalizmin aile yapısını bozması 80’lerde itibaren. Şimdi niye 80 öncesi zihniyetine geri döndük. Kaç yıl öncesi şimdi ben de pek bilemiyorum. X kuşağı bile başını önüne eğmeden çatır çatır boşandığına göre baby boomer kuşağının hayatı bu. Nereden çıktı şimdi?

Tamam varmıştır bu zihniyet mutlaka ama sonra tekerlek icat edildi, ateş bulundu…

Ben anlamıyorum tarihi film yapmak istediniz de bütçe mi yetmedi? Hadi tarihi dizi yapmak istediniz sosyal medya fenomeni ajansı falan var. Ne alaka?

Yine tamam az da olsa kenarda köşede de olsa vardır hala tarih öncesi dönemde yaşayan da nereden bulup çıkarıyorsunuz şimdi. Bu bir beyin yangısıdır yani. Bakın Suudi Arabistan uzaya kadın astronot gönderiyor biz 1930 yılını günümüze uyarlıyoruz. Yani ne kazanıyoruz? Ben biraz zamanımı izlemek istiyorum. Sokak röportajlarından başka alternatif bırakmıyorsunuz adamda.

Metres meselesi

Yalı çapkınının bir bölümünü izledikten sonra bu yazıyı yazayım dedim. Ancak bir bölüm izleyebildim ya. İzlediğime de kızdım. Linç ederken bir nevi reklam yapıyorlar aslında. Linçlenmese böyle bir diziden bile haberim olmayacak.

Bir adam var Antep’te kızlarını evermek için yetiştirmiş. İşin açıkçası bu kültür çok da yalan değil. Ama arkadaşım artık yedirmek nerenin adeti? Siz kimsiniz? Neyse diziyi daha fazla anlatmak istemiyorum ama Üç kızkadeşle ortak bir şey dikkatimi çekti. Hep bir zorla evlendirme ve metres muhabbeti var. Hatta bu durum Üç kızkardeşte daha saçmalanmış. Adam karısıyla devam etmek istiyor ama metres hala aynı evde. Senaristler yazmıyor harbiden. Sonra bir dizide daha metres olduğunu gördüm. Bu döneme vuran damga da bu galiba. Metres ve yasak aşklar. Dizi rekabet ortamı mıdır, senaristler artık son kozlarını mı oynuyor Tv kanallarındaki vahşi reyting mücadelesi ve dijitalleşen kanallara karşı anlamadım.

Evet bugün ki isyanım da bu kadardı. Bir sonraki isyanıma kadar kaliteli yapımlarla kalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir