Toplumumuzda Tüketim Çılgınlığı
Daha önce bununla ilgili bir yazı yazmıştım. Buradan ulaşabilirsiniz. Geçen gün Onedio duygu ve düşüncelerimi tam olarak yansıtan müthiş bir video yapmış. Buradan ulaşabilirsiniz. Herkes toplumda bir yer edinmek istiyor. İstiyor ama herkesin de vizyonu geniş değil. Çoğu vatandaş genel kültürüyle öne çıkayım demiyor. Bir eser oluşturayım da demiyor. Hani dünyayı gezeyim farklı kültürleri deneyimleyim falan da yok. İşte paramızla yarışıyoruz paramızla öne çıkmaya çalışıyoruz. Nasıl mı? İşte benim ayakkabım şöyle pahalı, en son model araba benim, akıllıca olanı değil pahalı olanı alırım ben falan gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.
Neden kendimizi insanlarla yatıştırıyoruz ki?
Ee normal değil mi? Çocukluğumuzdan beri okullarda öğretilen tek şey sınavlarda birbirimizi geçmek. Okul hayatı biten vatandaşın kafası karışıyor tabii. Sınav olmayınca kıyafetini, arabasını, parasını yarıştırıyor.
Peki neden tüketim çılgınlığı?
Yegane boş zaman aktivitemiz saatlerce yavaş çekim ve boş bakışmalarla bizi ekran başına kilitleyen televizyon dizileri ve televizyon programları. Oynaysn karakterler de ne hikmetse ya zengin ya da sonradan zengin oluyor. Hep son model kıyafetler ve arabalar… Herkes malikanede yaşıyor mübarek. Biz de ağzımızdan salyalar aka aka izliyoruz. Hayal kurarken de suyunu çıkarıyoruz sanki. Sanal dünyalara hapsolmaya alılmışız, kendi gerçek olmayan dünyamızı yaratıp çevremize öyle görünmeye çalışıyoruz.
Alın verin ekonomiye can verin.
Belki duymuşsunuzdur gelişmiş ülkelerde tüketim ve gösteriş bu kadar çılgınca değil diye. Benim de bir süre batı Avrupa’da yaşama şansım oldu ve gerçekten söylenenler doğru. Çoğu ülke vergiyi vatandaşından yıllık maaşına göre düzenli alıyor. Bizimki gibi tüketim ürünlerinden bu kadar vergi almıyor. Sonuçta bu kadar çılgınca alışveriş yapmanın ülkemiz adına bir faydası var diyebiliriz.
Peki gerçekten paramız var mı?
İşte bu olay çok enteresan. Ben kendi gördüklerimden yola çıkarak söylüyorum. İnanın ki maaşı 1500-2000 lira arası olan özel sektör çalışanı, maaşı 3500 lira olan memurdan daha mütevazı değil. Ben evime 5000 liradan aşağı mobilya almam diyen mi ararsın, ikinci el araba kullanmam diyen mi? Lüks arabalar, her güne ayrı pahalı ayakkabılar, iş yerine uygun olmayan abartılı makyajlar… KARDEŞİM NASIL GEÇİNİYORSUNUZ NASIL? Ben kafayı yemiş bu sorunun cevabını araştırırken aynı Onedio’nun videosundaki gibi benden daha düşük maaş alan biri yaklaştı ve sırrını söyledi. Kredi kartı.
Ailelerimizin yaşamaya hakkı yok mu?
Eh kredi kartının borcu katlanarak artarsa ne olur tahmin edersiniz. İşin sonu yine bu insanların ailelerine geliyor. Daha önceki bazı yazılarımda bağımlı aile modelinden bahsetmiştim. Açıkçası benim gördüğüm kadarıyla gençlerin neredeyse tamamı ailesinden maddi destek alıyor. Aileler aşırı verici. Zaten ömrü boyunca saçını süpürge etmiş hala emekli oldum hayatımı yaşayayım dünyayı gezeyim demiyorlar. Ben gün yüzü görmedim çocuğum bari rahat yaşasın diyorlar. Bu kadar sevgi dolu ve fedakar olmaları çok ponçik olabilir. Mallarını mülklerini çocukları için satıyorlar. Aylık yardım yapanlar, çocuğunun evini arabasını, evinin eşyalarını alanlar fazlasıyla, elbette toruna da mutlaka bakarak bakıcı parasını da aradan çıkarıyorlar. Ama piyasaya bir sürü yetişmemiş, bencil insan sürüyorlar. Bu kadar mal mülk satılıp yenildikten sonra bu vatandaşlar çocuklarına ne bırakacak acaba?
Yine gelişmiş ülke diyeceğim ama sadece başka türlü yaşamların da var olduğunu göstermek için söylüyorum. Oralar da aileden yardım almak çok gurur kırıcı olarak görülüyor. Ayrıca gelişim psikolojisine göre yetişkinin tanımı kendi geçimini sağlayabilen kişi olarak yapılıyor. Yani aslında pek çoğumuz yetişkinlik dönemine geçemiyor. Tamam belki Türkiye gibi bir yerde namusuyla, çalıp çırpmadan çalışıp kazandığın parayla insanca yaşamak çok zor olabilir ama o kadar da binilmese ailelerin tepesine diyorum, en azından lüksten ve gösterişten vazgeçsek?