Bebekli Anne Blogu

Bebek BakımEğitim

Çocuk Yetiştirme Hataları: Ebeveynlik Deneyimimden Notlar

Bu yazıda basitçe ikinci çocukta ilk çocuktan kalan tecrübelerle yapmadığım çocuk yetiştirme hataları konusundan bahsedeceğim. Yazının son iki başlığı ironi içerir demek istiyorum ama bu tam olarak da doğru değil. Çünkü ikinci kısımda yazdıklarım aslında ilk çocukta doğru yaptığım ama bu durumda çevreden çok farklılaşmış bir çocuk yetiştirmenin getirdiği sıkıntılardan kaynaklanıyor. Ayrıca amacım kimseye tavsiye vermek değil, daha çok kendi deneyimimi paylaşmak; çünkü herkesin bünyesinin ve bebeğinin değişik olduğunun farkındayım. O yüzden lütfen tavsiye gibi düşünmeyin, daha çok bir vaka örneği gibi düşünebilirsiniz.

1. Gebelik diyabeti zımbırtısı:


Çocuk yetiştirme hataları hamilelikten başlıyor. İki hamileliğimde de gebelik diyabeti çıktı. İlkinde verilen diyete çok dikkatli bir şekilde uyarken, ikincisinde çok dikkat etmedim. İlk gebeliğimde 9 kilo alırken, ikincisinde 19 kilo aldım. İkincisinde kiloları ilkinden daha hızlı vermiş olsam da, aslında bu kadar kilo biraz vücudumu hırpaladı. Ancak ilk gebeliğimde bebek gelişimi geriden giderken, ikincisinde problem yaşamadım. Şunu belirtmem lazım: Özellikle ikinci gebeliğimde elimde şeker ölçüm cihazı vardı ve şeker düzeyimi sürekli ölçüyordum. Kan şekeri düzeyini korumak koşuluyla, ikinci gebeliğimde diyete pek önem vermedim. Birinci gebeliğimde elimde cihaz yoktu ama hastanede çalıştığım için, ikinci gebeliğimdeki kadar olmasa da düzenli kontrol ediliyordum.

Yani bana göre gebelik diyabeti çıkarsa bir şeker ölçüm cihazı edinmek gerekiyor. Onun dışında benim yaşadığım tek şey, kendi vücudumda sebep olan kilo sıkıntısıydı. Ancak bana göre kilo almak belki de bebek için gereken bir şeydi ve benim öğrendiğim ders: “Çocuğun olacaksa, kilo almayı da göze alacaksın” şeklinde oldu. Yine de bu yazdıklarımın tıbbi bir tavsiye olmadığını, sadece kişisel deneyim olduğunu vurgulamak isterim. Her bünyenin ve bebeğin farklı olduğu göz önünde bulundurulursa, doktoru dinlemek en mantıklısı olacaktır.

2. Doğar doğmaz mama vermeme:


Çocuk yetiştirme hataları bebeklikte de yapılıyor. Anne sütüyle ilgili çok ciddi bir zorlama dönüyor. İki çocuğunu da 2 seneden fazla emzirmiş bir anne olarak artık gönül rahatlığıyla bu konuda konuşabilirim. Normal doğumda durum farklı olabilir, ancak sezaryen doğumlarda çocuğa mama vermeme zorlaması kesinlikle hızlı bir yenidoğan sarılığına sebep oluyor. Annenin sütü yeterli gelse de çoğu çocuk yeterince emebilecek kuvvete sahip olmayabiliyor. Bana göre kesinlikle bir mama desteği gerekiyor. Çünkü çocuğunuz yenidoğan sarılığı geçirdiğinde lohusa hâlinizle pek hoş bir deneyim elde etmiyorsunuz. “Çoğu biberona alışır, sonra anne memesini reddeder” diyorlar. Bu şekilde çocuklar olduğunu biliyorum; ancak ben ikisinde de yaşamadım. Aksine, ikisi de memeye düşkün çocuklar oldu. Bunu engellemek için çocuğun ayına uygun biberon emziği seçmek önemli olabilir. Ayrıca büyük enjektör kullanılabilir. Bu yazımda doğum öncesi aldığım ürünler arasında biberon emziği gibi göğüs kalkanı bulmuştum. Bu da akan sütün emziğin içinde toplanmasına sebep oldu ve bence işimi kolaylaştırdı.

3. Mamadan kesme:


İlk çocuğumda sadece anne sütü baskısı kervanına katılıp ikinci ay çocuğu mamadan kestim. Sonra da dördüncü ayında işe başladığımda anne sütü yetmemeye başlayınca, çocuk mama ve biberonu direkt reddetti ve bir daha kabul etmedi. Sonra kilo alması, iştahı hep sorun oldu. İkinci çocukta çocuğun biberonu unutmaması adına günde az miktar mama mutlaka verdim, hâlâ mama takviyesi veriyorum. Gelişimi daha iyi oldu.

4. Emzik verme:


İlk çocukta ilk üç hafta “emzik vermeyin, anne memesiyle karışmasın” felsefesine katıldım ve çocuğa emzik verince bir anda emme probleminden kurtulduğumuzu fark ettim. Bu sefer kimseyi dinlemedim ve doğar doğmaz emziği ağzına verdim. Çene kasları çok daha hızlı gelişti ve belirgin bir emme problemi yaşamadık bu sefer.

5. Montessori, Waldorf, modern eğitim zırvalıkları:


Çocuk yetiştirme hataları arasında keşke ironi olsa dediğim bölüme geldim. Bu konularda çok araştırma yaptım, kurslar aldım ve bu eğitim metodunu geliştirenlerin yazdığı tüm kitapları okudum ve mümkün olduğu kadar ilk çocuğumda uygulamaya çalıştım. İkinci çocuğumda da sanırım uygulayacağım aslında ama artık pek çok şeyin farkındayım.


Durum şu: Evet, modern eğitim metotları çocuğunuzun gerçek kapasitesini ortaya çıkarmayı hedefliyor. Ve gerçekten binlerce yıl öncesinin eğitim metotlarındansa bunlar benimsense, insanlığın çok farklı bir yöne ilerleyeceğini düşünüyorum. Ancak maalesef gerçekler çok farklı, dostlarım.


Birincisi, her ne kadar bu yöntemler popüler olsa da hiçbir veli bu konuda kendini geliştirip çocuğuna bu metotları uygulamıyor. Aslında mantıklı bir şey yapıp işi sözde “uzmanına” bırakıyorlar ve eğer istiyorlarsa çocuklarını bu metotları uygulayan eğitim kurumlarına veriyorlar. İşte Montessori kreşleri gibi. Ancak dostlarım, bir şey için para verdiğinizde o şeyin gerçek olduğu anlamına gelmiyor. Pek çok kurum “Montessori”yi kurumlarının adının önüne koyarak daha fazla para kazanmayı hedefliyor. Gerçekte Montessori ile hiçbir ilişkileri yok. Yani ciddi anlamda sertifikaları varsa da eğitimleri çok kötü ve ezbere.

Eğitim piyasası


Bu yazımda biraz bahsetmiştim. Maria Montessori’nin kitaplarından da bahsetmiştim. Bence felsefeyi anlamak için orijinal kitaplardan da okumak gerekiyor. Her neyse dostlarım, sizin Montessori diye gönderdiğiniz yerler sadece sizden Montessori diye fazla para alsalar ve Montessoriyle alakalı hiçbir şey yapmasalar iyi.


Bir de çocuğunuzu Montessori’ye göre yetiştirirseniz, çocuğunuzu dışlıyorlar. Klasik eğitim almış ya da özellikle okul öncesinde Türkiye’de yaygın olduğu üzere hiç eğitim almamış sözde eğitimciler, sınıfta çok öne çıkacak, meraklı, sürekli soru soran, parlak çocukları istemiyor. Mümkün olduğu kadar hareketsiz ve çok da parlak olmayan çocukları istiyorlar.


Zaten genel olarak veliler kendini eğitmediği, piyasadaki eğitmenler de sözde eğitmen olduğu, daha çok para kazanma peşinde olduğu için çocukların hiçbiri de modern eğitim metotlarına göre yetişmiyor.


Sizin, benim ve piyasadaki eğitmenlerin eğitimi binlerce yıl öncesinden kalma metotlardan. Ancak bu bahsettiğim modern eğitim metotları bizimkiyle karşılaştırınca oldukça yeni kalıyor. Bu fikirler çıkalı yüz yıl bile olmadı.


Sonuç olarak siz böyle bir ortamda kendinizi modern eğitim metotları konusunda geliştirip çocuğunuza uygularsanız, çocuğunuz diğer çocuklardan farklılaşacaktır. Ve bugünkü eğitim sistemi, dostlarım, tek tip çocuklar ve vatandaşlar istiyor. Aşağıya Pink Floyd’dan bir görsel yapıştırıyorum.

Zeka meselesi


Son olarak, modern eğitim metotlarını uygulayıp ne yapacaksınız? Çocuğunuz yüksek IQ ya da yüksek EQ’lu olunca, bu ortamda sıkıntı yaşayacak. Her şeyden önce diğerlerinden farklılaşacak. Zaten çocuğunuz dahi olursa, şimdi bu tarz çocuklara “nörodivergent” diyorlar.


Bu konuda daha fazla araştırma yapacağım ama mevcut değerlendirmeler zekânın şu ana kadar bulunan 9 alt kategorisinden sadece birini ölçebildiği için çocuğunuzun dahi olduğunu da kanıtlayamaz ve dışlanmaktan kaçamazsınız.


Yani benim hatama dönersek: Evet, kendimi modern eğitim metotlarına göre geliştirip çocuğuma da uygulamaya çalıştım. Bu da geleneksel okullarda hoş olmadı. İkinci çocuğa uygulamamak gibi bir karar almadım aslında; yani bu hatamı tekrarlayabilirim. Onun yerine başka araştırmalarım var.

6. 2 yaşına kadar ekranın kısıtlanması:


Her ne kadar artık çoğu veli çocukların ekrana küçük yaşta maruz kalmasının zararlı olduğunu bilse de, çocuğuna bebekken ekran hiç göstermeyen ebeveyn çok azdır. Bu da çocukları çok daha pasif hale getiriyor. Çocuklar heyecanlı, hareketli ve sosyal olmuyorlar ve aslında bizim yetiştiriliş tarzımızdan da oldukça uzaklaşıyorlar. Çünkü ekran pasif bir şey ve aktif olup keşfetmeleri gereken süreyi ekran başında geçiriyorlar.


Çocuğu ekrana bağlayıp geçmek de pek çok ebeveynin işine geliyor. Eğer siz de benim gibi, “Ben çocuğuma bunu yapmayacağım, iki yaşına kadar ekran göstermeyeceğim, evime de televizyon almayacağım, işte sonra da sınırlandıracağım” diyorsanız, dostlarım, yine çocuğunuz diğer çocuklardan çok farklı olacak. Diğer çocuklardan çok daha fazla sosyal ihtiyacı olacak ve bu ihtiyaç, ekran karşısında büyümüş çocukların antisosyalliğiyle karşılaştığında sorun yaşamasına neden olabilecek. Ayrıca çocuğunuzun heyecanlı, meraklı ve hareketli olması da okul ortamında öğretmenleri tarafından dışlanma ihtimalini artırabilir—özellikle de bu farklılıkları belirginleştiğinde. Ben ilk çocuğumda iki yaşına kadar hiç ekran göstermedim. Ancak ikinci çocuğumda bu kadar katı olmamaya karar verdim.

Kısacası, bu son iki madde, çocuklarımız için doğru olduğunu sanarak uyguladığımız bazı şeylerin, onları nasıl ortalamanın dışına itebileceğine dair örneklerdi.

Dediğim gibi, bunlar benim kişisel tecrübelerim, tavsiye değil. Sadece fikir vermek adına paylaşıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir