Günümüz erkekleri daha mı feminen?
Red pill felsefesinin temel dertlerinden biri de günümüz erkeklerinin feminen hale gelmesi. Bu yüzden red pill felsefesi bir yandan da günümüzde erkekliği kurtarmayı hedefliyor.
Ben bu noktada konuyu red pill’den farklı bir yöne kaydırmak istiyorum. Çünkü biz genellikle feminenlik ve maskülenlik deyince dış görünüş, giyim ve tarz gibi yüzeysel şeyleri anlıyoruz. Oysa feminenlik ve maskülenlik aslında çok daha derin kavramlar.
Sanırım maskülenliğin ne olduğu daha belirgin: Pek çok konuda kontrolü elinde bulundurmak, aktif olmak, koruyucu olmak gibi nitelikler… Ancak bana göre hatalı olan düşünce şu: Maskülenliğin olmadığı yerde feminenliğin başladığı sanılıyor. Yani feminenlik bir nevi maskülenliğin eksikliği gibi, negatif bir anlamla algılanıyor. Zayıflık, korunmaya muhtaçlık, narinlik gibi… Ben ise artık feminenliğin tümüyle yanlış anlaşıldığına inanmaya başladım.
Bu konuda zihnim Marion Milner’in Kendine Ait Bir Hayat kitabını okurken açıldı. Orada yazar, gitgide her şeyi kontrol etmeye çalıştığını, sistemin çarklarından biri haline geldiğini ve sürekli bir şeyler başarma telaşında olduğunu anlatıyor. Bu hali “maskülenlik” olarak tanımlıyor. Daha sonra ise kendini “daha feminen” yaşamanın yolunu aramaya başlıyor.
Milner’e göre feminenlik şöyle özetlenebilir:
- Bir performans değil, içsel bir varoluş biçimidir.
- Toplumsal rollerle değil, doğayla ve bedenle kurulan ilişkiyle ilgilidir.
- Sürekli üretmek ya da başarmak gibi dışsal hedeflerden çok; hissetmek, gözlemlemek, anlamak ve dönüşmek üzerine kuruludur.
- Maskülenliğin övülen “kontrol etme, yönlendirme” gibi yönlerinin tersine; feminenlik, “akışa güvenme, dinleme ve dönüşme” ile ilgilidir.
Bugünün dünyasında aslında hepimiz o kadar maskülen yaşıyoruz ki, böyle bir hayatın nasıl yaşanacağını tam olarak bilmiyoruz bile. Feminenlik dediğimiz şey, artık azınlığa dönüşmüş bir yaşam biçimi. Öyle ki ben de şu an o kadar maskülen bir haldeyim ki doğayla, akışla uyumlu olmayı anlayabiliyorum; ama hayatın her aşamasında bunu nasıl dengelerim, pek kestiremiyorum. Muhtemelen bunu çözdüğümde yeni bir yazı daha yazacağım.
Kısacası bence feminenlik, maskülenliğin eksik olduğu yerde başlayan bir şey değil. Hatta tam tersi: Şu an kendimizi akışa bıraktığımızda bile maskülen olmaktan kendimizi alıkoyamadığımız bir sistemdeyiz. Gerçek anlamda feminen olmak için çaba göstermek, algılarımızı ve bakış açımızı temelden değiştirmek gerekiyor.
Ama red pill de bir noktada haklı. Artık kadınlar sisteme ayak uydurdu. İş hayatı kadınlara muhtaç hale geldi. Günümüzde kadınlar, erkeklerden daha eğitimli, daha başarılı ve daha kariyer odaklı hale geldiler.
Aslında mesele, erkeklerin feminenleşmesinden çok, kadınların maskülenleşmesiyle ilgili. Maskülenlik bayrağını kadınlar devraldığı için cinsiyetler arasında bir fark oluşuyor ve red pill’in işaret ettiği sorun da tam olarak bu.

Avatar filmi, maskülen toplumla feminen toplumun çatışması ile ilgili güzel bir örnek.