Bir Araç Olarak Din
Bugün din olgusunun nasıl kullanıldığını tartışacağım. Görünen o ki, çoğunluk tarafından benimsenen her fikir ve akım, bir süre sonra yozlaşıyor. Her fikir, bir devrim olarak önceki yozlaşmış sisteme karşı bir tepkiyle ortaya çıkıyor. Başlangıçta, eski sistemi kullanıp çıkar sağlayan gruplarla, muhafazakâr ve cahil kesim bu yeni fikre karşı çıkıyor. Ancak yıllar süren benimseme sürecinden sonra, zamanında devrim olarak doğmuş bu akım da, dönemin güçlüleri tarafından kullanılmaya başlanıyor ve yozlaşmadan kaçamıyor. Aslında sürekli aynı pattern devam ediyor.
Tabii burada muhafazakârlardan kastım, önceki sistemin devamını isteyenler. Bugünün dinci muhafazakârları, ilk din doğduğunda –bizim açımızdan bakıldığında, ilk İslam doğduğunda– İslam’a karşı çıkanlardı. Bu da muhafazakârlığın ironisi.
Örnekler
Orta Çağ boyunca Katolik Kilisesi, Avrupa’da hem dini hem siyasi anlamda büyük bir güç kazandı. Papa’nın otoritesi krallarla yarışacak düzeye geldi; kilise, toprak sahibi büyük bir feodal güçtü ve halk üzerindeki manevi etkisiyle yöneticileri bile baskı altına alabiliyordu. Günah bağışlanması karşılığında para alınması gibi uygulamalar ve dinin siyasete alet edilmesi, kilisenin otoritesini yozlaştırdı. 16. yüzyıldaki Reform hareketi ve Martin Luther’in tepkisiyle birlikte bu mutlak güç sorgulanmaya başlandı. Aydınlanma Çağı ise akıl, bilim ve bireysel özgürlüğü öne çıkararak kilisenin mutlak otoritesine büyük bir darbe vurdu. Böylece kilise, hem toplumsal hem siyasi alanda eski etkisini büyük ölçüde kaybetti. Bugün laikliğin yükselişi de bu şekilde başladı. Fakat buradan görüyoruz ki, her şey bir noktada diğerlerini sömürmek için kullanılabiliyor.
İslam’ın ilk dönemlerinde din, toplumsal adalet, eşitlik ve ahlaki sorumluluk üzerine kuruluydu. Hz. Muhammed’in liderliği döneminde din ile siyaset iç içe geçmişti; ancak bu, adalet ve toplumsal düzeni sağlamak için kullanılıyordu. Ancak onun vefatından sonra, halifelik makamı üzerinden dini otorite siyasal güçle birleşti. Emeviler ve Abbasiler döneminde halifeler, dini meşruiyetlerini kullanarak iktidarlarını pekiştirdi. Zamanla din, iktidarı ele geçirenlerin kendi çıkarlarını meşrulaştırmak için araçsallaştırdığı bir yapıya dönüştü. Ulema sınıfı, yöneticilerle yakın ilişkiler kurarak bağımsızlığını yitirdi; halkın din algısı şekillendirilmeye başlandı. Modern dönemde ise bazı rejimler ve gruplar, dini kendi siyasi ideolojilerine hizmet edecek şekilde kullanmış; bu da İslam dünyasında dinin otantik özünden uzaklaşmasına ve farklı topluluklar arasında çatışmalara yol açmıştır.
Din, bugün toplum içinde birleştirici bir değer olmaktan çok, kutuplaştırıcı bir araç olarak kullanılıyor. İnançlı–laik, muhafazakâr–seküler gibi ayrımlar derinleşti. Din üzerinden ahlak, giyim, yaşam tarzı sorgulanarak toplumsal baskı oluşturuluyor. Peki, bu konu nereye gidecek?
Tutarsızlıklar Gençlerin Gözüne Batıyor
Gençler, dindarlıkla sergilenen yaşam tarzı arasında büyük çelişkiler görüyor:
– Bir yanda israf, lüks, ayrıcalık içinde yaşayan ‘dindar’ figürler,
– Diğer yanda dürüst ama dışlanan seküler insanlar.
Bu çelişki, gençlerde “Din buysa ben istemem” gibi bir tepkiye dönüşebiliyor.
Zorla Dayatılan Dinin Ters Tepkisi
Aile, okul ya da devlet eliyle dayatılan bir dindarlık, gençlerde genellikle itiraz yaratıyor. Din bir aidiyet değil, baskı aracı gibi algılanmaya başlıyor. Bu da ya uzaklaşmaya ya da sorgulamaya neden oluyor.
Dijital Erişim ve Alternatif Bilgi Kaynakları
Artık gençler sadece ailelerinin veya çevrelerinin anlattığı dini değil, farklı yorumlara, felsefi bakışlara, ateist/agnostik görüşlere de kolayca ulaşabiliyor. Bu da daha eleştirel bir din algısı oluşturuyor.
Dini Temsil Edenlerin İtibar Kaybı
Skandallara karışan tarikat liderleri, yolsuzluk yapan ‘dindar’ bürokratlar ya da kibirli vaizler, gençlerin gözünde dinin itibarını değil, temsilcilerinin güvenilirliğini yok ediyor. İnanç ile temsilci arasındaki bağ kopuyor.
Sonuç: Yaygınlaşan Sessiz Tepki
– Gençler arasında açıkça dinsizlik, agnostisizm veya bireysel maneviyat arayışları artıyor.
– Dine karşı öfke değil, ama kurumsal dini yapıya karşı güvensizlik yükseliyor.
– Artık “İnanıyorum ama onların anlattığı gibi değil” ya da “Allah’a inanıyorum ama dine değil” gibi ara konumlar yaygınlaşıyor.
Tabii bu sorgulayanlar gençler ancak bugün dini kullananlar da çok da içten içe inanmıyor. Çoğu din adı altında yapılan talandan nemalanmaya çalışıyor. Motto belli devletin parası deniz yemeyen keriz. Eskiden insanlar din adı altında kandırılıp köleleştirilirken bugün aynı kesim sahibinden kemik bekleyen aç köpekler gibi. Ciddi ciddi dine inandıklarından değil. Bu da maalesef dinin asıl değerinin çoktan kaybolduğunu gösteriyor. Devrim çocuklarını yer dedikleri gibi. Haksızlığa karşı yeni bir düzen olarak doğmuş ve etkisi yüzyıllar sürmüş milyonları etkisi altına almış bir olgunun son dönemlerini görüyoruz. Bu yozlaşmışlığı silmek için şüphesiz yeni bir devrim gerek.